Hamdi DAĞ
STD
(Sürdürülebilir, Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği) Genel Başkanı
Dünyada
1960’lı yıllara kadar çevre koruyucu, çevre iyileştirici bir alan olarak
tanımlanan tarım sektörünün bu özelliği; 1970’li yıllardan itibaren
sorgulanmaya, tartışılmaya başlanmış ve tarım sektörünün toprak işleme
tekniklerinden başlayarak, sektörde kullanılan girdiler, bu girdilerin üretim
ve kullanım süreçleri, kullanıldığı ürünler üzerindeki etkileri ile tarımsal ürünleri
tüketenlerin üzerinde ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri sorgulanmaya
başlanmıştır.. Araştırmaların yönünün kirlenme, çevre kirliliği, kalıcılık
konularına çevrilmesi ile ortaya çıkan sonuçlar; tarım sektörünün çevre
kirliliği üzerindeki etkisinin sanıldığından daha fazla olduğunu ortaya
koymuştur.
Gelişmiş ülkeler
sürdürülebilir tarım konusu ile 1900’lü yılların başında ilgilenmeye başlamış,
gelişmekte olan Uluslar arası Sürdürülebilir Tarım Birliği ve Uluslararası
Organik Ürün Hareketleri Organizasyonu hareketleri Birinci ve İkinci Dünya
Savaşlarının araya girmesi üzerine sekteye uğramıştır. İkinci Dünya Savaşının
sona ermesiyle hareket tekrar başlamıştır.
Günümüzde
merkezi ABD’ de olan’’Sürdürülebilir Tarım Birliği (SAA)’’ ve Merkezi Almanya’da
olan “Uluslararası Organik Ürün Hareketleri İzleme Organizasyonu (IFOAM)’’
tarımsal üretimde sürdürülebilir tarım, temiz üretim ve temiz ürün
çalışmalarını sivil toplum örgütleri olarak yapmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti 1995 yılında Rio de Janerio’da yapılan GATT toplantılarına
Cumhurbaşkanı düzeyinde katılmıştır. Daha sonra adı “Dünya Ticaret Örgütü” olarak
değişen Gümrük Tarifeleri Ticaret Anlaşmasını (GATT) imzalamış ve bu anlaşma
1995 yılı Aralık ayında resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz
konusu anlaşmanın tarım bölümünü okuyan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında
çalışan bir grup Ziraat Mühendisi, bu anlaşmanın, tarım sektöründe yaratacağı
sorunları görmüş ve bu sorunların aşılabilmesi için Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığına bir dizi uygulama projeleri hazırlayarak sunmuşlar ve
uyarmışlardır.
Dönemin
üst yöneticileri GATT anlaşmalarının tarım sektöründe getireceği değişiklikleri
anlamadıklarıiçin söz konusu projelerinde anlamamış ve kabul etmemişlerdir.
Bunun üzerine bu küçük grup “ Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği”
adı altında Bakanlıkta çalışan mühendisler ve Polatlılı birkaç aydın üretici
ile Türkiye’de ilk defa sürdürülebilir kavramını kapsayan bir sivil toplum
hareketi başlatmıştır.
Türkiye’de
1996 yılında bu konuda çalışmak üzere uluslararası statüde kurulan STD
‘’Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği’’ bu günkü adı
“STD-Sürdürülebilir Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği”olarak yoluna devam
etmektedir. Kurulduğu 1996 yılından bu güne dek üyelerine, ülkemiz çiftçilerine,
üreticilerine, tüketicilerine gelişen teknikleri, bilgileri ve disiplinleri
projeler, eğitim, tanıtım ve yayım çalışmaları ile gönüllü olarak sunmaktadır.
GATT
Anlaşmasıile Türkiye’de tarım sektörünün mevcut üreticilerle sürdürülemeyeceği
ve tarım sektöründe yeni aktörlerin yer alacağı öngörüldüğü için, dernek mevcut
üreticilerin varlıklarını devam ettirebilmeleri amacına yönelik olarak bu adı
almıştır.
Dernek tüm
canlılarda fıtraten var olan neslini devam ettirme içgüdüsünün, sosyal
boyutundan hareket etmiştir. Doğada var olan bildiğimiz tüm canlıların ilk ve
temel görevleri kendi nesillerinin devamlılığını sağlamaktır. Darwin’in
önermeye çalıştığı gibi her canlı, doğada değişime uğrayarak bu günkü
formlarını almıştır tezine karşılık, yaratılmış her canlı neslinin devamı için
doğadaki ve yaşamdaki değişime uyabilmek, neslini devam ettirebilmek amacı ile
sürekli değişim halindedir ve bu değişim devam etmektedir.
O halde sürdürülebilirlik yaşamın devamı ve devamının sağlanması olarak düşünülmelidir. Bu bir canlı olabileceği gibi, bir ülke, bir sosyal kurum, bir sektör ve bir işletme olabilir.
O halde sürdürülebilirlik yaşamın devamı ve devamının sağlanması olarak düşünülmelidir. Bu bir canlı olabileceği gibi, bir ülke, bir sosyal kurum, bir sektör ve bir işletme olabilir.
Tarım
sektörünün sürdürülebilirliği, bu sektörün kullandığı tüm kaynakların
sürdürülebilirliği ve sektör yaşayanlarının ekonomik sürdürülebilirliği ile
mümkündür. Tarımın üretim kaynakları tarım toprakları, tarımsal su, güneş
enerjisi, gen kaynakları,sermaye ve üreticidir.
Tarım
topraklarının sürdürülebilirliği bu toprakların canlılığının, verimliliğinin
korunması ve geliştirilmesi anlamını taşımaktadır. Toprağın bizatihi kendisinin
canlı olduğunu 1933 yılında Sovyet Bilim adamları tarafından ispat edilmiştir.
Toprak oksijen tüketen bir canlıdır. Bu canlılık sayesindedir ki insanoğlunun
işlemediği ve yaşamadığı alanlarda binlerce bitki yaşamakta ve barınmaktadır.
Bilim hala toprakta var olan ve toprak alkalileri olarak sınıflandırılan
Tantallar grubu elementlerin fonksiyon ve görevlerini çözememiştir.
Ancak 1848
yılında kimyasal gübrelerin tarım topraklarına atılması ile birlikte, tarım
topraklarının bu canlılıkları yavaş yavaş yok edilmeye başlamıştır. Canlılar
üzerinde en baskın gen tembellik genidir. Toprağa hazır olarak verilen kimyasal
maddeler bu toprakta yaşayan canlılarım tembelleşmesine neden olmaktadır.
Tembelleşme görev yapmadan uzaklaşmaya ve hazır besin maddelerini tüketmeye
yönlendirmekte bunun sonucu olarak, hazır besin maddesi verilmemesi halinde
bitkisel üründe verim alınmamasına neden olmaktadır.
ABD’ de
125 yıllık çakılı deneme sonuçlarına göre, her 5 yılda bir, topraktan almakta
olduğumuz verimi koruyabilmek için kullanmakta olduğumuz kimyasalları 2 kat
artırmak zorundayız. Bu bir taraftan ekonomik olarak üreticiyi zorlamakta,
diğer taraftan da toprakların canlılığı her yıl biraz daha azaltmakta ve
sonunda toprak ölmektedir. Bu gün kara alanlarında bu verimsizliğe düşen on
binlerce hektar tarım toprağı bulunmaktadır. Büyük ümitler bağladığımız GAP
bölgesi sulama alanlarında da bu ölüm sorunu yaşanmaya
başlamıştır.Nevşehir-Niğde bölgesinde 30-40 yıldan beri büyük ölçekte patates tarımnda
aşırı kimyasal gübreler kullanılarak yapıldığından 2000 yılından itibaren
toprakta çoraklaşma ve bozulmalar had safhaya ulaştığından ürünlerde hastalık
ve verimsizlik başlamıştır.Neticede o tarihten bu güne kadar karantina
uygulanmaktadır.
Aral gölü
felaketi bunun en canlı misalidir. Diğer taraftan insanoğlunun ulaşamadığı
Amazon ormanlarında bitki ve canlı gelişim hızı hala dünyanın en hızlı canlı
gelişimidir. Bu bitki gelişim hızına seralardaki su kültürü ve tam otomatik
atmosfer kontrolüyle bile ulaşılamamıştır.
Bu
verilerışığında tarımsal üretimin ana kaynağı olan tarım topraklarımızın
korunması,geliştirilmesi sürdürülebilir tarımın temel görevlerinden biridir.
İkinci temel kaynak sudur. Su tüm canlıların temel maddesi olup, bitkiler için
ise ayrıca üretim aracıdır. Dünyamızda hızla tükenen en hayati değer temiz su
kaynaklarıdır. Bir su küresi olan dünyamızın temiz su miktarı toplam suyun
ancak %11’idir ve bu kaynak karada yaşayan tüm canlılar tarafından
paylaşılmaktadır.
Bu
paylaşım düşünülerek suyun doğru, yeterli ve zamanında kullanımı sürdürülebilir
tarım için vazgeçilmez kurallardan biridir. Bir taraftan tarımda kullanılagelen
kimyasalların toprak ve yeraltı sularını kirletmesini önlemek, diğer taraftan
bitki gelişimi için yeterli ve temiz suyun bitki kök bölgesinde (en azından
tarla kapasitesinde) bulunmasını sağlamak zorunluluktur. Tarımda kullanılan bu
suyun tuzluluğu ve asitliği bilinmelidir. Bitkisel üretim suyu kullanmak
zorunda olduğumuz bir sektör olmakla birlikte, kirletilmiş suların temizlendiği
doğal bir arıtma sistemidir.
Bu sistem
yanlışsanayi ve tarımsal uygulamalar sonucunda kirletilmiş suyun tekrar
kullanılabilir suya dönüşümünü sağlamaktadır. Su temizleyen bataklık bitkileri
ve bunların içinden insan tüketimine uygun çeltik, şeker kamışı tarlaları ağır
metaller nedeni ile kirletilmiş suyun içindeki ağır metalleri tohum
kavuzlarında tutup biriktirerek, suyun temizlenmesini sağlamaktadır.
Sürdürülebilir tarımda bir taraftan suyu doğru ve rasyonel kullanmak, diğer
taraftan, kirletilmiş suların temizlenerek yeniden kullanımını sağlamak gibi
bir işlevi vardır.
Güneş
enerjisi Dünyamızın tek enerji kaynağıdır. Bütün enerjiler bu kaynaktan
türemişlerdir. Bu enerjiyi kullanarak bu enerjiden madde içinde depolanabilir
enerjiyi yaratma görevi bitkilerindir. Dünyamızın güneş etrafında 365 günde bir
tür atmasının yarattığı mevsimlerin bir benzerini güneş sistemi novanın
etrafında 5 milyon yılda bir yapmaktadır. Etkisini bu yıllarda hissettiğimiz
global ısınma önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır.
Çünkü
güneş sistemimiz novaya yakınlaşan yörüngededir. Bu değişim doğal olarak dünya
ikliminin değişimine neden olacaktır. Dönenceler kuzey ve güney yarım küreye
doğru ilerleyecek ve bu gün kuzey Afrika da var olan hava olayları önce Akdeniz
sahillerimize sonrada kuzeye Karadeniz sahillerimize kadar çıkacaktır.
Bu iklim
değişikliği önce böceklerin sonra hayvanların ve en sonrada bitki örtüsünün
değişimine neden olacaktır. Ekvatordan, kuzey ve güney kutbuna kadar tüm iklim
koşullarında yaşayabilen tek canlı insan olduğuna göre, diğer bütün canlılar bu
değişime göre yeni yaşam alanları için göç edecekler ve dünyanın yaşam
alanlarıdeğişecektir. Bunu önlemek ve durdurmak mümkün olmadığına göre,
sürdürülebilir tarım için değişen iklim koşullarına göre bitki pateni nin
değişimine hazırlanmak zorunda olacağız.
Tarım
sektörü doğada var olan gen kaynaklarını kullanarak üretim yapmaktadır. Ülkemiz
bu gen kaynaklarının en önemli yerlerinden biridir. Ancak son yıllarda genetiği
değiştirilmiş tohumların üretimi ve ticareti hızla artmaktadır. Sürdürülebilir
tarım var olan gen kaynaklarını korumayı ve geliştirmeyi temel ilke edinmiştir.
Mevcut genlerin melezleri ile üretimin artırılması ve/veya dayanıklı türlerin
üretilmesi ile bu karıştırılmamalıdır. Melezlik doğa da mevcuttur ve doğanın
bir parçasıdır. Ancak gen transferi ve mutasyonlar doğaya aykırıdır.
Her
sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de sermaye üretimin ayrılmaz bir
parçasıdır. Sermayeyi yaratmak, tüketebildiğimizden daha fazlasını
üretebilmekle mümkündür. Doğal olanı da budur. Ancak başkaları tarafından
yaratılmış değerleri ele geçirerek sermaye büyütmekte mümkündür.
Avrupa
kıtasıköleliğin yasaklandığı 1930 yılına kadar en büyük sermeye birikimini,
köle ticareti ve sömürge ülke kaynaklarının sömürülmesi ile elde etmiştir.
Biriken bu sermaye bu gün tüm dünya ya empoze edilmeye çalışılan globalizmin,
global ekonominin doğuşuna sebep olmuştur. Biriken ve harcama yeri olmayan
uluslar arası sermaye yeni üretim kaynakları aramış, 1995 yılında yapılan DTÖ Anlaşmasının
yarattığı hukuk çerçevesinde de gelişme yolunda olan ülkelerin sermaye
yetersizliklerinden dolayı kullanılamayan kaynaklarına ulaşmıştır.
Sürdürülebilir
tarım üreticinin sermaye birikimini sağlayabilecek, maliyetleri minimize eden
ve ürünün pazar değerini artıran teknikler geliştirmektedir. Az toprak işleme,
toprağı devirmeden işleme, kimyasallar yerine doğru ve doğal girdiler kullanma,
hayvancılık sektörü atıklarının bitkisel üretimde, bitkisel üretim atıklarının
hayvansal üretimde kullanılabilirliğini geliştirmektedir.
İz
elementlerin kullanımlarını artırmakta, doğal mikroorganizmalarla toprak
verimliliğini artırmak ve rasyonel ürün münavebesi ile tarımda maliyetleri
düşürüp, sermaye birikimini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar
ile üreticiyi toprağına ve kaynaklarına sahip çıkabilme gücü ve bilgisine
ulaştırmaya çalışmaktadır. Aksi takdirde bu kaynaklar yine sermaye gücünün
eline geçecek ve üretici bir zamanlar kendine ait bu topraklarda işçi olarak
çalışan sıradanlığa düşecektir.
Sürdürülebilir
tarımın en çok önem verdiği kaynak bizatihi üreticinin kendisidir. Üretici
üretim kaynağı olarak toprağını, bilgi ve tecrübesini ve sermayesini koyarak
geçimini sağlamaya çalışan bir müteşebbistir. Öyle bir müteşebbistir ki tüm
kaynaklarınıüstü açık bir fabrikaya yatırmakta ve tüm yaşamını bu fabrikada
üreteceği, miktarı ve fiyatı belli olmayan, pazarı belirsiz üretime bağlamaktadır.
Sürdürülebilir
tarım işte bu üreticileri eğitmek, bilgilendirmek, örgütlemek, belirsiz
pazarıbelirgin hale getirmek ve yatırıma başlamadan bu yatırımın sonunda ne
kazanabileceğini bildirmek görevini üstlenmektedir.
Sürdürülebilir
tarımın ulaşımı en zor hedefi budur. Bu hedefe ulaşabilmek için üreticilerde
davranış değişikliği kazandırılmalıdır. Bu değişiklik bir nesille olmamaktadır.
En az üç nesil bu çalışmaların devam ettirilmesi zorunludur.
Sürdürülebilir
tarım prensipleri;
Kullanılan
girdiler doğaya ve tüketiciye zarar vermeyecek, yenilenebilir kaynaklar
kullanılacak,
Sürdürülebilir
tarım işletmesi, kendi girdilerini kendi işletmesi içinde, münavebeye uygun
olarak üretecek,
Hayvancılık
ve bitkisel üretim birbirlerine girdi temin edebilecek dengede olacak,
hayvancılık atıkları, bitkisel üretimde girdi, bitkisel üretim atıkları
hayvancılığın girdisi olacak,
İşletme
dışa bağımlı olmadan ve doğal kaynaklarını azaltmadan üretimini, ekonomik
boyutta sürdürebilecek,
Gerektiğinde
işletme, kontrollü olarak kimyasal girdi kullanabilecektir.
Bu
prensiplerin temeli tarımsal üretimin; doğal kaynakları olan Toprak, Su ve Bio
çeşitliliğin korunarak, işletmenin ekonomik olarak sürdürülebilirliğinin
sağlanmasıdır.
Sürdürülebilir
Tarım Derneği kurulduğu 1996 yılında “Türkiye Sürdürülebilir Tarım Sempozyumu”
yaptığında, 2005 yılında Türk tarımının içine düşeceği durumu, üreticinin
çarpacağı kayayı ve Devletin desteklemelerle yapmak zorunda kalacağı
düzenlemeleri bildiri ve data show olarak sunmuştu.
Ne yazık
ki o gün sunulan bildiri bu gün gerçekleşmiştir. 1996 yılından beri eğitim,
bilgi ve destek verdiğimiz üreticilerin çocuklarının bu çabaya devem ettiğini
görmekteyiz. Bu sürdürülebilir Tarımın planlandığı gibi geliştiğini ve
büyüdüğünü göstermektedir. Sabır ve heyecanla bu çalışmalar devam edecektir.
Bir nesil daha bu konularda bilgilenecek ve yetişecektir.
ORGANİK
TARIM’IN TARİHÇESİ,
GELİŞİMİ
VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM
Dünyada
tarımın çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ilk kez belirlenmesinin tarihi
Orta Çağ’a kadar gitmektedir. İngiliz tarımcı Henleyli Walter 13. yüzyılda çift
sürmede at kullanımının giderek yaygınlaşmasının orman alanlarının
azalmasısonucunu yarattığını belirterek, tarımda işgücü olarak at kullanımına
karşıçıkmıştır. Dönemin diğer bir tarımcısı Robert Grossetes’in yazdığı
kitaplarda ve yazarı belli olmayan Husbandry adlı kitapta tarım topraklarının
nadasa bırakılması, organik gübre ile gübrelenmesi ve tohumluğun mutlaka her
yıl değiştirilmesi ile münavebenin tarımsal verim düşüklüğünün önleyebildiği
betimlenirken uygun olmayan tarımın toprakları verimsizleştirdiği
belirtilmiştir.
Dünyadaİzlenen
Politikalar
Gelişmişülkeler
sürdürülebilir tarım konusu ile 1900’lü yılların başında ilgilenmeye başlamış,
gelişmekte olan Uluslararası Sürdürülebilir Tarım Birliği ve
UluslararasıOrganik Ürün Hareketleri Organizasyonu hareketleri Birinci ve
İkinci Dünya Savaşlarının araya girmesi üzerine sekteye uğramıştır. İkinci
Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle hareket tekrar başlamıştır.
Günümüzde
merkezi ABD’de olan’’Sürdürülebilir Tarım Birliği (SAA)’’ ve merkezi Almanya’da
olan ‘’Uluslararası Organik Ürün Hareketleri İzleme Organizasyonu
(IFOAM)’’tarımsal üretimde sürdürülebilir tarım, temiz üretim ve temiz ürün
çalışmalarını sivil toplum örgütleri olarak yapmaktadır.
Türkiye’de
1996 yılında bu konuda çalışmak üzere uluslararası statüde kurulan
STD‘’Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneğimizin’’ bugünkü adı STD
Sürdürülebilir Ekolojik Tarım ve Çevre Derneği olarak yoluna devam etmektedir.
Kurulduğu 1996 yılından bugüne dek üyelerine, ülkemiz çiftçilerine,
üreticilerine, tüketicilerine gelişen teknikleri, bilgileri ve disiplinleri
projeler, eğitim, tanıtım ve yayım çalışmaları ile gönüllü olarak sunmaktadır.
Türkiye’deİzlenen
Politikalar
Türkiye,
özellikle 1960’tan itibaren hızla gelişmekte, sanayileşmekte ve
kentleşmektedir. Bu süreç önümüzdeki dönemlerde de hızlanarak devam edecektir.
1992 yılı Haziran ayında Brezilya’nın Rio de Jeneiro kentinde B.M.
(BirleşmişMilletler) Çevre ve Gelişme Konferansı yapılmıştır. Konferans sonunda
bir eylem planı (Gündem 21) deklare edilmiştir.
Devlet
Planlama Müsteşarlığı Gündem 21’in getirdiği yükümlülüklerden biri olan
"Türkiye Gündem 21 Ulusal Çevre Eylem Planı’’ çalışmalarına başlamış ve
1996 yılında çalışma tamamlanarak yayınlanmıştır. Bu çalışmanın akabinde Çevre
Bakanlığı’nca ‘’Türkiye Ulusal Gündem 21 Hazırlanması ve Uygulanması
Projesi’’hazırlanmıştır.
Bütün bu
çalışmalara paralel olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Türkiye’de üretilen ve
A.B. ülkelerine pazarlanması planlanan tarım ürünlerinin sertifikalandırılması
için ‘’Organik Yöntemle Üretilmiş Ürün Yönetmeliği”ni Aralık 1994’te Resmi
Gazete’de yayınlamış ve İzmir’de ‘’Ekolojik Tarım Organizasyonu (ETO)’’
kurularak Organik Ürün Sertifikalama hizmetleri Türk ve yabancı ülke
firmalarınca verilmeye başlanmıştır.
Türk
Standartlar Enstitüsü 19981999 yılı iş programına "Ekolojik Yöntemlerle
Üretilmiş Tarım Ürünleri Standardı Hazırlanması’’ faaliyetini koymuş ve bunun
için Ekolojik Tarım Ürünleri Hazırlık Standartları Daimi Komitesi’ni kurmuştur.
TSE "Ekolojik Yöntemle Üretilmiş Bitkisel Ürünler
Standardı”nıyayınlamıştır.
Organik
Tarım Organizasyonları, Prensipleri ve Çalışmaları
Başlangıçta
tarım topraklarının korunması için başlatılan organik yetiştiricilik, sonradan
tüketicilerin sağlıklı beslenmelerine ve devamında da organik ürün
yetiştiricilerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına yönelmiştir. Bu nedenle
kapsam genişletilmiş ve her yıl ilave edilen yeni kurallarla karmaşık ve
içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Bu konudaki en büyük otorite olan IFOAM her
yıl yeni ilavelerle yönetmeliğini zenginleştirmektedir.
Ancak
bütün bu karmaşanın içinde temel olarak belirlenen kurallar şunlardır;
Toprakİşleme
ve Bitki Besleme
Toprak
canlılarının hayatiyeti devam ettirilecek (toprak işleme).; Bitkinin topraktan
aldığı maddeler dengeli olarak toprağa verilecek (bitki besleme).; Bitki
besleme amacıyla toprağa verilen maddelerin, üretim ve tüketim süreçlerinde
bitki, hayvan ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olmayacak, Kullanılma
mecburiyeti olan tarımsal savaş preparatları doğal preparatlar olacak ve
kullanıldığı zararlı dışındaki canlılar üzerinde zararlı olmayacak, Organik
tarım işletmesinin sahibi ve çalışanlarının hakları ve kazançları, asgari
düzeyde insan hakları ve yaşam standardından aşağı düzeyde olmayacak, Organik
olarak üretilen ürünlerin, sertifika ve etiketi olacak.
Bu
koşulların en dikkat çekeni "e” maddesidir. Organik işletme çalışanı temel
hak ve özgürlüklerden yararlanma konusunda koruma altına alınmaktadır.
Dünyada
Sürdürülebilir Tarım Hareketinin Başlaması,
Doğuşu ve
Gelişmesi
Sürdürülebilir
Tarım kavramı, Organik Tarım kavramından yaklaşık 60 yıl sonra ortaya çıkmıştır.
Çıkış nedeni; organik tarımın katı kurallarından biraz kaçınmak ve üreticilerin
bazı kimyasalları kullanmalarına olanak vermek üzere, tarımsal üretimi toprağın
verimliliğini artırarak devam ettirebilmektir.
Toplam
Kalite Kontrol Standardı
Bu amaçla merkezi
Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Dünya Sürdürülebilir Tarım Birliği,
toprak işlemeden başlayarak, doğal toprak ıslah maddeleri, kültürel
bitkilerinin birlikte ekimi, münavebe, doğal maddelerle bitki besleme ve doğal
preparatlarla tarımsal savaşım mecbur kaldıkça da kontrollü kimyasal maddelerle
besleme ve savaşım tekniklerini geliştirmişlerdir. Sadece nihai tüketim ürünü
için değil, üretimin her aşamasında kalite ve kontrol sistemi ile sanayi
üretimindeki ‘’Toplam Kalite Kontrol Standardı’’nın uygulamasına
çalışılmaktadır.
Başlangıcı1950
yılı olan sürdürülebilir tarım hareketi, özellikle Amerika kıtası ve okyanus
ülkelerinde yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Bugün 100’den fazla ülkede birliğe
bağlı araştırma enstitüleri ve üye üreticiler, sürdürülebilir tarım teknikleri,
birbirleri ile uyumlu bitki yetiştiriciliği, toprak işleme teknikleri ve doğal
ilaçlar konusunda bilgilerini, açılmış olan bir internet sayfasında,
paylaşmaktadırlar.
Her sene
değişik ülkelerde toplanan sürdürülebilir tarım uzman ve yetiştiricileri bu
toplantılarda teknik ve ilaç bilgilerini paylaşarak yeni uygulama tekniklerini
geliştirmektedir. Aylık ve yıllık olarak çıkardıkları bültenlerle de bu
bilgilerin yayımını yapmaktadırlar.
Sürdürülebilir
Tarım Organizasyonları, Prensipleri ve Çalışmaları:
Dünyada
sürdürülebilir tarım hareketi, tıpkı organik tarım hareketinde olduğu gibi
sivil toplum kuruluşları tarafından teknikler bu örgütlerce belirlenmekte ve
üye sivil toplum kuruluşlarına bildirilmektedir. Bu kurallar organik tarım kurallarında
olduğu gibi katı ve zorunlu değildir. Seçim tamamen üreticinin tercihine
bırakılmaktadır. Bunun sonucu olarak sürdürülebilir ve iyi tarım teknikleri ile
yetiştirilmiş gıdalarda herhangi bir sertifikasyon veya etiketleme mecburiyeti
getirilmiştir. Bu tür bir etiketlenmenin mecburi olması nedeniyle de,
sertifikasyon ve denetim firmaları oluşturulmuştur.
Sürdürülebilir
tarım prensiplerine baktığımızda da bunun sebebini açıkça görmekteyiz.
Sürdürülebilir tarımın bütün dünyada kabul görmüş usul, ilke ve prensipleri;
a. Doğal
kaynaklar orijinal biçimi ile korunacak ve olabildiğince geliştirilecek,
b.
Kullanılan girdiler doğaya, çevreye, tarım alanlarına ve tüketiciye zarar
vermeyecek, mutlaka ve mümkün olduğu kadar yenilenebilir kaynaklar kullanılacak,
c.
Sürdürülebilir tarım işletmesi, kendi girdilerini kendi işletmesi içinde,
münavebeye uygun olarak; En uygun, ekonomik ve asgari maliyetle “ucuz”
üretecek,
d.
Hayvancılık ve bitkisel üretim birbirlerine girdi temin edebilecek dengede
olacak, hayvancılık atıkları, bitkisel üretimde girdi, bitkisel üretim
atıklarıhayvancılığın girdisi olacak ve bu şekilde “sürdürülebilir” dönüşüm
sağlanacak.
e.İşletme
dışa bağımlı olmadan ve doğal kaynaklarını azaltmadan, bilâkis, doğal imkân ve
kaynaklarını arttırıp geliştirerek üretimini, ekonomik boyutta sürdürebilecek,
f. Ancak,
gerektiğinde ve sadece zorunlu hallerde işletme, kontrollü olarak kimyasal
girdi kullanabilecek; Fakat bu kullanımın nihai kullanıcı (tüketici) üzerinde
olumsuz etki, genetik bozukluk ve muhtelif hastalıklara neden olmamasına dikkat
edilecek.
Bu
prensiplerin temeli tarımsal üretimin; doğal kaynakları olan Toprak, Su ve Bio
çeşitliliğin korunarak, işletmenin ekonomik olarak sürdürülebilirliğinin
sağlanmasıdır.
***
(*)
Yararlanılan kaynaklar :
1) M.
Aşkın SÜRMELİ, Ziraat Yüksek Mühendisi, Bolu SYDD Başkanı
2) Dr.
Muzaffer BUMİN, Ziraat Yüksek Mühendisi, STD Başkan Yardımcısı.