2 Aralık 2015 Çarşamba

AMAN DİKKAT!... "GDU’LU GIDALAR ZEHİR SAÇIYOR" - Nevzat Laleli

GDU’LU GIDALAR ZEHİR SAÇIYOR
               Nevzat Laleli
Nereye gidiyoruz yazı serisi                                      
Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planına ait ürpertici iddialar ortaya batmaktadır. Buna göre F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin planlarına göre bu uygulamanın insanlık için bir kıyamet yaratacağını söylemektedir.
Özetle yapılamak istenen; GDO tohumlarını, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak, tarlalardaki orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları muhtemel bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir mağaraya saklamaktadırlar.
“Yeni Aktüel Dergisini 29.Kasım–5.Aralık.2007 tarihli 125. sayısında kapak konusu "Kıyamet Kapısı" başlığını taşıyan bir dergi yayınladı.
Bu konu içinde “Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini bir araya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak olarak belirtiliyor.
Ancak aynı gazeteci bu iyi niyetin arkasındaki korkunç amacın da bulunduğunu açıklıyor ve bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri olduğunu söylüyordu. Gazeteciye göre “GDO devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini” düşünüyordu.
GDD – GİZLİ DÜNYA DEVLETİ
Başlıkta görülen adıyla yayınlanan ve Milli gazete tarından okuyucularına dağıtılan ve hepinizin okumasını tavsiye ettiğim kitabın XXXIV. (34.) sayfasında 6 numaralı başlık, “MİKROP HARBİ” adını taşımakta ve “Tevrat’tan alınan bölüm”de şunlar söylenmektedir.
Ve onun içinde veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içinde ki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rab’bim(Tevrat Hezekiel Bölümü 28/23)
14. yüz yılda Avrupa’da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı. (1. Meydan Laurousse Cilt 12 sf 551) Özellikle Almanya’da (1348 – 1349) yılları arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı. Bu durum karşısında Papaz Clemens VI: Von Avigon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı. (2. Lexion Des Mittelalters, Bond 11.  sf 784-785)
Soruşturma sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu. Milyonlarca insanın ölümüne sebep olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı. (3. Espana Y Los Judios, Federıco, Ysart Sf 32, 4. Der Grosse Bildatlas Zur Weltgeschichte, sf 557)
Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu atılmış, Yahudi olmayanların evlerinin duvarları içine veba mikrobu bulunan mürekkep sürülmüştü. (5 Devil Drogs And Doctors sf 202-203) Nitekim bir Alman Yahudi’si yine zengin bir Yahudi olan Hanover’li Salamon oğlu Aaron’dan, Hanover kıyılarına atılmak üzere 300 tane veba mikrobu bulunan zehir torbası aldığını ve bunları hem şehrin kısına ve ham de diğer bazı şehirlerin kuyularını zehirlediğini itiraf etmişti. (6. La Mort Noir Chronic Dela Peste, Johannes Jnohl sf 218)
BAZI ÖNEMLİ TESPİTLER
2006 yılında çıkartılan 5553 sayılı bir kanunla, ülkemizde yerli tohum üretimi yasaklanmış, üretenlere de ağır cezalar konmuştu. O günden bu güne üretilemeyen yerli tohumlar çürüyüp özelliklerini kaybederlerken tohum ithalatı, başta İsrail olmak üzere diğer 6 adet çok uluslu tohumculuk şirketlerinden alınmaktadır. Hem de 4 ton domates satarak ancak 1 kg tohum alabilme pahasına…
Şimdi de (2015/Kasım) Tarım Bakanlığı 53 ayrı yem çeşidinin GDO’lu olabileceğini bir Genelge ile yayınlamış bulunmaktadır. GDO’lu gıdalarla beslenen hayvanlarımız, bir ara geçit olacak ve bu gıdalar onların etleriyle insanlarımıza da geçecektir.
İsrail’in yemediği, ABD ve AB ülkelerinin sınırlarından içeriye sokmadıkları, Rusya’nın da bizim marul ve dolma biber ihracatımızı “sağlığa zararlı bakteriler taşıyor” gerekçesiyle geri çevirdiği, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş) gıdaların her çeşidine açık olan ülkemizde bu gıdalar bizlere ne yapmakta ve küçük yavrularımıza nasıl tesir etmektedir?
Aradan geçen dokuz yıldır bu GDO’lu tohumlarla üretilmiş gıdalarla beslenen milletimiz ve özellikle de küçük çocuklarımız, bu tohumların birer kobayı olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu olaylar gün de geçtikçe artacaktır.
Aşağıda göreceğiniz olaylarla karşılaşmanız halin de bize bildirmenizi rica ederiz.
2015 yılı Mart ayında Konya Numune Hastanesine başvuran 6 yaşında ki bir kız çocuğunun ana ve babası, “Kızlarının bu yaşta adet görmeye başlamasını…” dile getirerek Dr. Hüseyin Özdil’den yardım istemişlerdir.
26.Kasım.2105 günü akşam saat 19.30 da kanal ATV de takdimci ile bir uzman karşılıklı konuşmakta ve “8 yaşında bir kız çocuğunun meme kanserine yakalanmış olduğu” vurgulanmış ve buna çözüm yolları aranmıştır.

7 Kasım 2015 Cumartesi

En hayati unsur, olmazsa olmaz değer: TOPRAK

“Toprak” altından da kıymetli olacak! Neden mi?
Hızla artan dünya nüfusuna karşın, yok olan toprağınzamanla altın'dan çok daha kıymetli hale geleceği konuşuluyor...
Türkiye'nin yılda 168 milyon ton toprağını kaybettiğini açıklayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, dünyadaki toprak kaybının ise dakikada 45 bin tona ulaştığını bildirdi.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilileri, hızla artan dünya nüfusuna karşın, yok olan toprağın zamanla altından çok daha kıymetli hale geleceğini ifade ettiler.
Her yıl küresel biyoçeşitlilik kaybından dolayı binlerce türün kaybolduğunu, bu kaybı etkileyen ana faktörün çölleşme olduğunu vurgulayan bakanlık kaynakları, gelecek 25 yıl içinde arazi bozulumunun, küresel gıda üretimini yüzde 12 azaltabileceğini, bu durumun da dünya gıda fiyatlarının yüzde 30 artmasına sebep olacağını açıkladıyan.
Su yönetiminin de önemli ölçüde yeniliklere ihtiyacı olacağını belirten yetkililer, küresel gıda üretiminin yüzde 44’ünün kurak alanlarda gerçekleştiğini, yeryüzündeki hayatın sürdürülebilirliği için kurak toprakların gerçekten anahtar olmaya başladığını ifade ettiler.
DAKİKADA 45 BİN TON
Bakanlık olarak bu problemin önüne geçmek için hazırlık yapıldığını kaydeden yetkililer, Türkiye’de son 12 yılda 3 milyar 250 milyon fidan dikildiğini bildirdiler. Bu ağaçlandırmalar ile Türkiye’de yaşanan erozyonun büyük ölçüde önüne geçildiğini savunan yetkililer, Türkiye’de erozyonla taşınan toprak miktarının yılda 500 milyon tondan 168 milyon tona indiği bildirildi. Dünyadaki toprak kaybının ise dakikada 45 bin tonu bulduğu kaydedildi..
42 MİLYAR DOLAR HARCANMALI
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin en büyük karar organı olan Taraflar Konferansı’nın (COP 12), 12-23 Ekim’de Ankara’da düzenleneceğini belirten yetkililer, Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yapılan hesaplamalarla, dünyada çölleşme ve erozyonun önüne geçebilmek için yılda 42 milyar dolar harcanması gerektiğini söylediler.
135 MİLYON İNSAN YER DEĞİŞTİRECEK
VERİMLİ arazilerde her yıl 12 milyon hektar arazi bozulumu meydana geldiğini, bunun karşılığının ise 20 milyon ton tahıl olduğunu açıklayan kaynaklar, 20-50 yıl içerisinde Afrika, Avrupa ve Ortadoğu’nun güneyinde, Güneybatı Asya’da, Güney Amerika ve kuzeyinin çoğunda daha büyük kuruluk ve kalıcı şiddetli kuraklık beklendiğini bildirdiler.
Dünyada 2.6 milyar insanın direkt olarak tarım sektöründen geçimini sağladığını kaydeden yetkililer, taze su kaynaklarının yüzde 70’inin bütün dünya nüfusunu beslemek için mevcut tarımsal faaliyetlerde kullanıldığını söylediler.
Gelecek 10 yıl içerisinde sadece çölleşmeden dolayı yerinden olan 50 milyon kadar insan ile birlikte 2050 yılına kadar da 135 milyon insan su kıtlığından dolayı yerinden olacağını savundular. (Kaynak : AA)

7 Eylül 2015 Pazartesi

Türkiye Ziraatçiler Birliği “2015 yılı ‘HİLELİ GIDA RAPORU’ açıklandı”

Türkiye Ziraatçiler Birliği “2015 yılı ‘HİLELİ GIDA RAPORU’ açıklandı”
(AA, Ankara, 7 Eylül 2015)
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, yaptıkları "Hileli Gıdalar" araştırmasına göre, şekerlemelerin içine domuz jelatini, tekstil boyası ve hayvan yemi katıldığını, kuru üzümleri haşerelerden korumak için kurutulmadan önce mazota batırıldığını bildirdi.
Yetkin, dernek binasında düzenlediği basın toplantısında, bu yılın başından itibaren yaptıkları çalışmalar sonucunda "Hileli Gıda Raporu"nu hazırladıklarını aktararak, gıda terörünün, "terör"den daha çok can aldığını ifade etti.  
Gıda terörünün hem ekonomiyi hem de halk sağlığını kemirdiğini söyleyen Yetkin, hileli gıdaların sektöre maliyetini 25-30 milyar lira olarak tahmin ettiklerini dile getirdi.
Yetkin, Türkiye'de gıda sektöründe kayıt dışılığın getirdiği ekonomik kaybın da 7-8 milyar lira civarında olduğunu düşündüklerini belirterek, gıda sektöründe toplam 400 bin civarında işletme bulunduğunu, kayıtlı işletme sayısının ise bunun yaklaşık 10'da 1'i düzeyinde olduğunu kaydetti.
Hileli gıdaların halk sağlığı açısından oluşturduğu tehdidin ise toplum tarafından yeterince bilinmediğine işaret eden Yetkin, "Genellikle 'ucuz gıda' olarak bilinen ve normal satış fiyatının oldukça altında fiyattan satıldığı için özellikle dar gelirli kesim tarafından tercih edilen gıdalar genellikle daha kalitesiz olmakla birlikte yine de bir gıda ürünü olarak değerlendiriliyor. Oysa bu gıdaların içinde insan sağlığına çok zararlı maddeler var" şeklinde konuştu.
DENETİMLER SADECE KAYITLI FİRMALARLA SINIRLI KALIYOR
Yetkin, Türkiye'de gıda denetimlerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve yerel yönetimler tarafından yapıldığına dikkati çekerek, bu denetimlerin kısıtlı sayıda denetçi ile kayıtlı işletmelere yönelik yapıldığının altını çizdi.
Bakanlıktan aldıkları bilgilere göre, bu yılın ilk 6 ayında 335 bin 68 denetim gerçekleştirildiğini dile getiren Yetkin, bu denetlemelerin dağılımına bakıldığında, süt ve süt ürünleri üreten işletmelere 8 bin 649, et ve et ürünleri üreten işletmelere 2 bin 531, ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işletmelere 16 bin 834 denetim ve unlu mamuller üreten işletmelere 9 bin 620, şekerleme üreten işletmelere 872, pastacılık ürünleri üreten işletmelere 8 bin 540 denetim gerçekleştirildiğini kaydetti.
Denetlenen 335 bin 68 işletmeden 5 bin 375'ine idari para cezası uygulandığının altını çizen Yetkin, 49 firma hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, kesilen idari para cezasının toplam tutarı ise 27 milyon 580 bin 326 lira olduğunu bildirdi.
Bu yıl içerisinde kamuoyuna ifşa edilen ürünlerin arasında et ve süt ürünleri, takviye edici gıdalar, zeytinyağı, bal, alkolsüz ve alkollü içecekler, kahve, çikolata ve tahinin yer aldığına dikkati çeken Yetkin, "Örneğin, köftede at eti, Adana kebapta kanatlı eti, kıymada sakatat, sucukta da deri dokusu tespit edilmiş. Bu arada şifa niyetine satılan bitkisel macun ve bitkisel gıda takviyelerinin içerisinde sıklıkla ilaç etkin maddesi Sildenafil'e rastlanmış" ifadelerini kullandı.
Denetimlerin kayıtlı firmalar üzerinde yapıldığını, kayıt dışı firmalar ise genellikle tespit edilemedikleri için bu denetim rakamlarının dışında kaldığını belirten Yetkin, bu durum nedeniyle kayıtsız firmaların daha da fütursuz faaliyet gösterdiğini bildirdi.
HİLELİ GIDA ÜRETİM YÖNTEMLERİ
Yetkin, yaptıkları araştırma sonucu en sık rastlanan hileli gıda üretme yöntemlerini şöyle sıraladı:
- Yüzde 100 dana eti diye satılan sucuklarda at, eşek ve kanatlı eti uzun soyulmuş sosise kanatlı eti, yabancı doku ve iç organ katılıyor
- Sucuk, salam imalatında kullanılan sarmısak kireç suyunda soyuluyor
- Tereyağa bitkisel yağ karıştırılıyor
- Soya baharatla karıştırılıp sucuk imalatında kullanılıyor. Sucuğun raf ömrünü uzatmak için nitrat katılıyor
- Yoğurda bitkisel yağ ve jelatin karıştırılıyor
- Yoğurt ve ayrana peynir suyu ve nişasta ekleniyor
- Hem UHT sütlere hem de sokak sütlerine su ekleniyor
- Yağlı tulum peynirine bitkisel ve hayvansal yağ ve nişasta katılıyor
- Atık yağ olarak anılan kullanılmış kızartmalık yağ çeşitli gıda maddelerine karıştırılıyor
- Şekere tekstil boyası, yumuşak şekere domuz jelatini ve tekstil boyası katılıyor
- Küp şekeri kalıp haline getirmek için mumsu maddeler kullanılıyor
- Çikolataya hayvan yemi olarak kullanılan soya tozu, margarin, keçi boynuzu tozu, leblebi tozu, kavrulmuş bakliyat tozu, fındık zarı karıştırılıyor
- Tatlılarda Antep fıstığı yerine bezelye ve yeşile boyanmış yer fıstığı kullanılıyor
- İncirler hidrojen peroksitle ağartılıyor. Bozuk, ezik ve kurtlu incirlerden 'incir lokumu' gibi ürünler yapılıyor
- 'Haşerelere karşı önlem' için kuru üzümler kurutulmadan önce mazota bulanıyor
- Tereyağlı diye satılan baklavalara tereyağı aroması ekleniyor
- Süt kremasının yerine, sıvı ve katı formdaki bitkisel yağlar, bitkisel orijinli proteinler ve ithal ucuz süt tozları kullanılıyor
- Baklava şerbetlerinde şeker yerine tatlandırıcı ve mısır glikozu kullanılıyor
- Şekerpancarı pekmezi üzüm pekmezi diye satılıyor
- Helvanın içine beyaz susam yerine Sudan'dan ithal edilen ucuz susam konuluyor
- 'Takoz' diye tabir ettikleri eski dönerlerin üzerine yeniden et konularak satılıyor
- Tavuk döner içine öğütülmüş inek memesi, sakatat parçaları, bağırsak, kıyılmış tavuk derisi ve paça katılıyor.
- Et terbiye edilirken yüzde 20­25 oranında su verilip ağırlaştırılıyor
-Et yerine nişasta, tavuk derisi, zar, baharat karışımı kullanılıyor
- Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor
- Beyaz et klora batırılıp taze görüntüsü veriliyor
- Kırmızı bibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katılıyor
- Kakaolu fındık kremasında kakao yerine keçiboynuzu tozu ve margarin kullanılıyor
- Zeytinyağına kanola, fındık ve soya yağı karıştırılıyor
- Zeytinler kimyasal boya ile renklendiriliyor
- Bozuk ve kırık yumurtalar pastacılık sektöründe kullanılıyor
- Dökme baharatlar arasına kurutulmuş ot­sap karıştırılıyor
- Kaçak sigaralarda kullanılan tütünün içine tahta tozu katılıyor
- İçkiye katılan metil alkol zehirliyor ve körlüğe neden olabiliyor
- Şaraplara su ve şeker katılabiliyor
- Reçelin içine az miktarda meyve, bol miktarda şeker şurubu konuluyor
- Dondurmaların içine doğal sahlep yerine suni sahlep, süt yerine su ve süt tozu, meyve yerine yapay meyve boyası katılıyor
- Meyve sularına aroma olarak kimyasal ürünler katılıyor
- Günü geçmiş sütlü tatlılar hazır yemek firmaları aracılığıyla tüketilebiliyor
GIDADAKİ KDV AZALTILMALI
Üretim sürecinin denetlenmesi için tarladan tüketiciye kadar uzanan zincirin kayıt içine alınması önem taşıdığının altını çizen Yetkin, üreticilerin, denetlenebilir kooperatif işletmeler içinde toplanması gerektiğini bildirdi.
Yetkin, gıda maddelerinden alınan KDV ve dolaylı vergilerin azaltılarak makul sınırlara çekilmesi gerektiğinin altını çizerek, tarım satış kooperatiflerinin yanı sıra üretici kooperatiflerinin gıda üretimi yönündeki girişimlerinin desteklenmesi gerektiğini ifade etti.

6 Haziran 2015 Cumartesi

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ ( 5 – 11 Haziran )

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
( 5 – 11 Haziran )
İnsanların sürekli yaşadıkları yere çevre denir. Dağlar, ovalar, çayırlar, ormanlar, göller, denizler, ırmaklar, doğal çevreyi oluşturur.
Doğal Çevrenin korunması amacı ile 1972 yılında İsveç'in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplandı. Bu toplantıda çevre sorunları ele alındı. Çevre kirlenmesine karşı üye ülkeler ortak çözüm yolları aradılar. Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olması kararlaştırıldı. Her yıl Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak değerlendirilir.
Ülkemizde bu amaçla 1978 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, daha sonra Çevre Müsteşarlığı kuruldu. Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı 5-11 Haziran tarihleri arasını Çevre Koruma Haftası olarak kabul etti. Çevre Koruma Haftasında okullarda öğrencilere doğal çevrenin korunması gereği öğretilir. Hafta boyunca radyo ve televizyonda halka çevre kirlenmesi ile ilgili bilgiler verilir. Alınması gerekli önlemler anlatılır. Gazete ve dergilerde doğal çevrenin korunmasına ilişkin yazılara yer verilir.
Doğal çevrenin kirlenmesi bütün ülkelerin ortak sorunudur. Çevre kirlenmesi hepimizin günlük yaşayışını etkileyen bir olaydır. Uygarlığın gelişmesi, endüstrileşme sonucu fabrikalarda insan gücüne gereksinme arttı. Kırlarda, köylerde, doğal çevrede yaşayan insanlar kentlere göçtü. Kent nüfusu önemli ölçüde çoğaldı. Kentlerde nüfusun artışı ve endüstrileşme ile birlikte çevre sorunları ortaya çıktı. Bu sorunun en önemlisi çevre kirlenmesidir.
Başlıca çevre sorunları su, hava ve toprak kirlenmesidir.
Su kirlenmesi ile deniz hayvanlarının yaşam ortamları bozulur. Kirli sularda avlanan balık ve öteki deniz ürünlerini yemeyelim. Böyle sularda yüzmeyelim.
Hava kirliliği daha çok yakıtların gereği gibi yakılmaması sonucu ortaya çıkar. Kirli hava solunuma elverişsiz havadır. Kirli hava solunum yolları hastalıklarını artırır. Solunum organlarımızı yorar. Hava kirliliği ölümlere bile sebep olur.
Toprak kirlenmesi; çeşitli ilaç ve gübrelerle toprağın tarıma elveriş­siz duruma gelmesidir. Çiftçilerimiz; tarlada kullanacakları ilaç ve gübre çeşidini ziraat mühendislerine, teknisyenlerine sormalıdır. Hangi gübrenin hangi cins topraklarda yararlı olacağı bilinmektedir. Bu nedenle; ilgili uzmana danışmaksızın ilaç ve gübre kullanılmamalı. Toprak kirlenmesi toprağın verimini azaltır. Bitki hastalıklarını çoğaltır.
Bugün pek çok ilimiz çevre sorunları ile karşı karşıyadır. Örneğin Ankara'da hava, İstanbul'da su… Mersin ve Adana'da toprak kirlenmesi birer çevre sorunudur.
DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER
Doğal çevrenin korunması : Bu konuda alınabilecek belli başlı önlemler şunlardır:
Akar ve durgun sular, insan ve hayvan artıkları ile kirletilmemeli,
Biriken çöpler hemen kaldırılmalı,
Zararlı hayvanların, böceklerin özellikle, karasinek ve sivrisinekle­rin üreyip çoğalmaları engellenmeli,
Kanalizasyon borularındaki patlamalar hemen ilgililere bildirilme­li.
Yakıtların tam yakılması sağlanmalıdır. Böylece hem enerji kaybı, hem de hava kirliliği önlenmiş olur.
Doğal çevrenin kirletilmesi yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenlere para ve hapis cezaları verilir.
Doğal çevre bizim çevremizdir. Biz doğayı korudukça doğa da bizleri korur. Havaya, suya, toprağa karışan kimyasal artıklar doğayı etkiliyor. Bu artıkların çoğalması insan sağlığını bozuyor. Kısaca çevre sorunları, sağlımızla yakından ilgili bir konudur.
Bulunduğumuz yeri kirletmeyelim. Doğal çevrenin güzelliklerini korumak hepimizin görevidir. Bu konuda girişilen çalışma ve çabalara katılalım. Soluduğumuz havanın, içtiğimiz ve kullandığımız suların, bulunduğu­muz yerin temiz olmasını istiyorsak çevre kirlenmesine engel olalım. Sağlımıza uygun bir çevrede yaşamak için doğal çevremizi koruyalım.
KONUŞMA
Sevgili Arkadaşlar!
1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Haziran ayının ikinci haftası ile başlayan haftayı, okullarımızda Çevre Koruma Haftası olarak kutlamaktayız.
Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Balıklar, çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir.
Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etkenlerdendir.
Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız.
Hepinize güzel ve temiz bir çevrede, mutlu ve sağlıklı bir ömür dilerim...

14 Nisan 2015 Salı

O balların tamamı sahte!

O balların tamamı sahte!
Bakan Canikli, TV kanallarında sürekli kampanyası yapılan balların tamamının sahte olduğunu açıkladı. Canikli, bal reklamlarını durdurduklarını belirtti
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, balda her ihbari değerlendirdiklerinin altını çizerek,  “Artık bal reklamı sıfır, artık hepsinin reklamını durdurduk. Kimse artık bal reklamı yapamaz” diye konuştu. 
Türkiye’nin neresinde olursa olsun gelen şikayetlere müdahale ettiklerini söyleyen Canikli, Hürriyet’e yaptığı açıklamada şunları söyledi:
'Gerçen balın fiyatı bu değil'
"Televizyon yoluyla yapılan bal satışlarını analiz ettik tamamı sahte çıktı. Analize göndermeden önce yayını durduruyoruz satış olmasın diye. Analizde sorun çıkmazsa yayına devam ettiriyoruz ama tamamı sahte çıkıyor. Balı tatlandırıcıdan, nişasta bazlı şekerden, glikozdan yapıyorlar. Onun da kilosu bir liradır. Dünyada örneği var mı bilmiyorum. 10 liraya satıyorlar. Aroma, bal tadı vericilerle birlikte toplam maliyeti en fazla 1.5 lira oluyor. Ama gerçek balın fiyatı en az 250-300 liraya ulaşıyor. Zayıflama haplarında da durum aynı. Çeşitli hastalıklara iyi geldiği öne sürülen ürünlerin büyük bölümünün reklamlarını durdurduk. Tamamına yakınının sağlık kurallarına uygun olmadığını gördük.”
Reklam Kurulu ceza yağdırdı
Reklam Kurulu da 2014 yılı içerisinde bal reklamlarıyla ilgili olarak 2 reklam yayınına durdurma cezası, 23 reklam yayınına ise 2 milyon lira idari para cezası vermişti. Kurul, sahte bal reklamlarının durdurulmasına da karar vermişti.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı

Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı

2014 ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nün önerisi üzerine 2014 yılı, BM 66. Genel Kurulu'nda resmi olarak onaylanarak, Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı (AÇY) olarak ilan edilmiştir.
Yılın temel amacı, açlık ve yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması açısından aile çiftçiliğinin öneminin vurgulanmasıdır. Dünyanın dikkatini çiftçi ailelerine ve küçük ölçekli çiftçiliğe çekmek, açlığın ve yoksulluğun ortadan kaldırılması konusunda girişimlerin küçük ölçekten başlaması gerekliliği ile gıda güvenliği ve beslenmenin sağlanması, geçim kaynaklarının iyileştirilmesi, doğal kaynak ve çevre yönetimi açısından etkinliğin sağlanması hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra, küçük aile işletmeciliğinin sürdürülebilirliğinin ve kırsal kalkınmanın etkin bir parçası olmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu kapsamda, 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının hedefi, konuyla ilgili eksiklikleri belirleyerek, daha eşit ve dengeli bir ilerlemeye yönelik çözüm oluşturmak, aile çiftçiliği ve küçük ölçekli çiftçiliği ulusal gündemlerde tarım, çevre ve sosyal politikaların merkezine oturtmaktır. Böylece, küçük ölçekli tarım işletmelerinin karşılaştıkları güçlükler hakkında bölgesel, ulusal ve küresel düzeyde geniş kapsamlı tartışma ve işbirliği ortamı sağlanmış olacak, bunun yanında aile çiftçiliğini desteklemek için etkin yöntemler belirlenecektir. Dünyada, FAO, Hükümetler, Uluslararası Kalkınma Ajansları, çiftçi örgütleri, BM'in diğer ilgili kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı ile ilgili faaliyetlerin yürütülmesini kolaylaştırmak üzere görev almaktadır.
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ NEDİR?
Aile tarafından tarım ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerin tamamı aile çiftçiliği olarak tanımlanır. Aile çiftçiliği, aile-temelli tüm tarımsal faaliyetleri kapsar ve kırsal kalkınmanın birçok alanı ile bağlantılıdır. Bir aile tarafından yönetilen ve gerçekleştirilen, çoğunlukla kadın ve erkekler dahil, ailesel işgücüne dayalı tarım, ormancılık, balıkçılık, meracılık ve su ürünlerine yönelik üretim faaliyetlerini kapsamaktadır.
Aile çiftçiliği hem gelişen, hem de gelişmekte olan ülkelerde gıda üretimi sektöründe tarımın en etkin birimlerinden biridir. Ulusal düzeyde başarılı bir aile çiftçiliği;
Tarımsal ve ekolojik koşullar ve bölgesel özellikler,
Uygulanacak çevre politikaları,
Pazarlama olanakları,
Doğal kaynakların varlığı,
Teknoloji ve yayım hizmetlerine erişim,
Tarımsal finansman olanakları,
Demografik, ekonomik, sosyo-kültürel koşullara erişim gibi birçok faktöre bağlı bulunmaktadır.
Aile çiftçiliği, sosyo-ekonomik, çevresel ve kültürel bakımdan ülkeler açısından stratejik öneme sahiptir. Özellikle aile çiftçiliğinin yoğun olduğu ülkelerde tarım politikalarının hedef kitlesi sadece aile işletmeleri olabilmektedir. Hem kalkınmakta olan hem de kalkınmış ülkelerde aile çiftçiliği gıda üretimi alanında en yaygın olarak görülen yapıyı oluşturmaktadır.
NEDEN AİLE ÇİFTÇİLİĞİ?
Aile çiftçileri ve küçük çiftçiler küresel gıda güvenliği açısından önemli bir yere sahiptir. Aile çiftçiliği;
Geleneksel gıda ürünlerinin korunmasına yardımcı olan,
Dengeli beslenme için imkan sağlayan,
Küresel tarımsal biyoçeşitliliğin korunmasına katkıda bulunan,
Kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılmasına yardımcı olan bir yapı olarak   ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, aile çiftçiliği, sosyal politikalarla desteklendiği durumda yerel ekonomilerin canlanması için de bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır.
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILININ 4 TEMEL HEDEFİ
Sürdürülebilir aile çiftçiliğine olanak sağlayan politikaların geliştirilmesine destek sağlama,
Bilgi, iletişim ve kamu bilincini artırma,
Aile çiftçiliğinin ihtiyaçlarının, potansiyelinin ve sınırlarının daha iyi anlaşılmasını sağlama ve teknik destek,
Sürdürülebilirlik için sinerji oluşturma.
AİLE ÇİFTÇİLİĞİNİN TEMEL SORUNLARI
Kaynak ve hammadde temini
Nüfusun yaşlanması ve çocukların arazileri terk etmesi
Eğitim ve finansman hizmetlerinin eksikliği ve erişim güçlükleri
Fiyat oluşum süreçlerine az ya da hiç katılamamadır.
ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI KÜRESEL FAALİYET EKSENİ
Ulusal süreçlerde ve anlaşmalar çerçevesinde ilgili paydaşlar ile işbirliği halinde yürütülecek Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı, 3 küresel faaliyet üzerine odaklanmıştır:
Politika kararı oluşturma sürecinde diyaloğu teşvik etme: Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı mesajlarının politika oluşturma süreçlerinde etkili olması için, ilgili paydaşlarla diyalog ve işbirliği geliştirilmelidir. Kamu ve özel sektör örgütleri, bu faaliyet ekseni ile aile çiftçiliği, küçük ölçekli çiftçilik ve balıkçılık konularını ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde tartışmak üzere bir araya geleceklerdir.
Alınan derslerin tanımlanması, dokümantasyonu, paylaşılması ve aile çiftçiliği hakkındaki bilgilerden yararlanmak için mevcut politikalara ilişkin ulusal ve/veya diğer seviyelerdeki başarılı deneyimlerden faydalanma: Dünya üzerindeki tüm aile çiftçilerininUluslararası Aile Çiftçiliği Yılına ayrılmış bir web sitesi (www.fao.org/family-farming-2014) üzerinden hikayelerini ve sorunlarını paylaşması ve bu suretle sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.
İletişim ve destek programı: Çiftçilere, çiftçi örgütlerine, karar alıcılara, finans kuruluşlarına, medya ve halka ulaşmak amacıyla, paydaş kuruluşlar ile birlikte güçlü ve etkin bir destek kampanyası gerçekleştirilecektir. Ayrıca, medyası işbirliği halinde önceden tasarlanmamış, anlık faaliyetler de gerçekleştirilebilecektir.
​ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI YAPISI VE ORTAKLIKLARI
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı Eylem Planı'nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesi, yeni stratejik ve yenilikçi ortaklıkların oluşturulması ve mevcut ortaklıkların derinleştirilmesi açısından, geniş ölçekli bir paydaş grubunun katılımı başarıyı artıracaktır.
ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI BAŞLICA TARTIŞMA MEKANİZMALARI
Uluslararası Yönlendirme Komitesi: FAO Üyeleri, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, çiftçi ve özel sektör örgütleri-tavsiye ve destek sağlama.
FAO-AÇY Görev Gücü: Yılın gelişimi açısından destek sağlama
Sivil Toplum ve Çiftçi Örgütü Ağı: Tartışmalarda aktif olarak bulunma
ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI MASTER PLANI
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının vizyonu ve hedeflerinin ana hatlarını vermek üzere, bir Master Planı oluşturulmuştur. Bu belgede temel olarak şu 3 soruya cevap aranmaktadır:
Aile Çiftçiliği nedir?
Aile Çiftçiliği neden önemlidir?
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı, aile çiftçiliğini ve küçük ölçekli çiftçiliği nasıl korur, destekler ve güçlendirir?
Söz konusu belgede aynı zamanda, Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının 4 temel hedefi ve 3 küresel faaliyet ekseni hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. (www.fao.org/family-farming-2014/about/objectives-lines-of-action)
TÜRKİYE'DE AİLE ÇİFTÇİLİĞİ
Türkiye'de istihdamın yapısı incelendiğinde tarım sektörünün her zaman önemli olduğu görülmektedir. Bakanlığımız Çiftçi Kayıt Sistemi 2012 verilerine göre Türkiye'de geçimini çiftçilikle kazanan 2.214.390 çiftçi vardır.
Türkiye'de kırsal nüfusun payı ve istihdamda tarım sektörünün payı zaman içerisinde azalmakla beraber önemini muhafaza etmektedir. 1990 yılında Türkiye'de istihdam edilenlerin %46'sı tarım sektöründe çalışırken, günümüzde yaklaşık  %24'ü tarım sektöründe çalışmaktadır. İstihdamda tarım sektörünün payı son 20 yılda yaklaşık %50 azalmasına rağmen, hala çalışan 4 kişiden biri tarım sektöründe istihdam edilmektedir.
Bu noktada, Bakanlık olarak istihdama katma değer sağlayacak organik tarım, iyi tarım uygulamaları, hayvancılık ve kırsal turizmin teşvik edilmesi ve aile çiftçiliğinin iyileştirilmesi, modern tarım uygulamaları gibi konularda çalışmaların düzenlenmesine önem ve destek verilmektedir.
Bakanlığımız çalışmaları kapsamında yürütülen birçok projede çalışmalar halihazırda aile çiftçiliğini teşvik etmek ve küçük ölçekli tarım işletmelerini desteklemek, geliştirmek amacıyla yapılmaktadır. Köylerde görevlendirilen Tarım Danışmanlarının teknik bilgilerini eğitimler yoluyla çiftçilere aktarması bu projelerin en önemli safhalarından birini oluşturmaktadır. Örneğin 2013 yılının sonunda biten ve iki sene süren "Türkiye'de Sebze, Meyve ve Bağlarda Entegre Mücadele ve Entegre Ürün Yönetiminin Yaygınlaştırması" projesi mevcut tarımsal mücadele yöntemlerini Türkiye'nin 7 iline, 4000 yetiştiriciye ulaştırmayı başarmıştır. Eğitimlerde; bitkisel ürünlerin sağlıklı olması, üretimin çevre dostu sürdürülebilir yöntemlerle yapılması çiftçilere anlatılmış,  tarımsal uygulamalara belirtilen ilkeler doğrultusunda standardizasyon getirilmesi amaçlanmıştır.​