BAŞKAN HAMDİ DAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BAŞKAN HAMDİ DAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
29 Ağustos 2016 Pazartesi
4 Haziran 2016 Cumartesi
16 Mayıs 2016 Pazartesi
DÜNYA "ÇİFTÇİLER GÜNÜ" KUTLU OLSUN. HAMDİ DAĞ, STD BAŞKANI
DÜNYA TARIM YOLUNDA, TÜRKİYE İSE TERS YÖNDE İLERLİYOR!
Dünya Çiftçiler Günü’nde “dünya” nüfusu tarıma yönelirken
Türkiye’de üreticiler tarımdan vazgeçiyor. En önemli neden ise gelir düzeyinin
düşüklüğü.
Bugün 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü. Bugün 79 ülkeden 120
tarımsal kuruluşu temsil eden Uluslararası Tarımsal Üreticiler Federasyonu’nun
(IFAP) 1946 yılındaki kuruluşunun yıldönümü olan 14 Mayıs itibariyle Türkiye’de
üreticilerin profilini tarlasera inceledi.
15 milyon kişi tarımdan geçiniyor
2016 itibariyle Türkiye’de geçimini tarım ile sağlayan nüfus
yaklaşık 15 milyon. Bu, toplam ülke nüfusunun yüzde 19,8’unu oluşturuyor.
Tarımsal nüfusun yüzde 49’unu kadın yurttaşlar oluşturuyor.
Aileleriyle birlikte üretici nüfusu böyleyken, mesleki
anlamda üretici olarak kabul edilen nüfus toplam nüfusun yalnızca yüzde 3’üne
denk geliyor. Buna göre Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan kişi sayısı 2,2
milyon.
Üretici tarımdan vazgeçme eğiliminde
Türkiye'de 2000’li yılların başından itibaren 2,7 milyonluk
bir nüfusun tarımdan uzaklaştığı görülüyor. Aynı süreçte dünya genelinde
tarımsal nüfusun yüzde 2 arttığı göz önüne alınırsa Türkiye’de görülen bu
“tarımdan vazgeçme” eğilimi düşündürücü.
İstihdam payı gelire yansımıyor
Türkiye’de sektörel işgücü dağılımının yüzde 25,5’ini
kapsayan tarımın istihdam içindeki payı ise 22,3. Buna karşın Gayri Safi Yurt
İçi Hasıla içinde tarıma düşen pay yüzde 6’da kalıyor. Diğer sektörlerle
karşılaştırıldığında tarımdan geçinmenin daha zor olduğu göze çarpıyor.
Üreticinin yıllık ortalama geliri 13 bin TL
2014 itibariyle tarımda ücretli ve maaşlı olarak çalışanlar
yılda ortalama 13 bin 126 TL gelir elde ediyor. Tarım sektöründe işveren olarak
çalışanların yıllık ortalama geliri 13 bin 399 TL olarak hesaplanırken, bu oran
yevmiyeli olarak çalışanlarda ise yılda 4 bin 772 TL’de kalıyor.
Eğitim düzeyi gelirle doğru orantılı
Tarım sektöründe çalışanların yüzde 67,8’i lise altı düzeyde
eğitim durumuna sahip. Lise ve üniversite mezunu üreticilerin oranı ise 7,1.
Tarım sektöründe gelir düzeyi ile eğitim düzeyi arasında da bir ilişki olduğu
seziliyor. Okur-yazar olmayan tarımsal nüfusta kişi başına yılda ortalama 6 bin
939 TL gelir düşerken, lise ve üzeri eğitim düzeyindeki bir tarım çalışanı ise
yılda ortalama 18 bin 906 TL kazanç sağlıyor.
1 milyon üretici traktörsüz
Üretici nüfusu 2,2 milyon olarak kabul edildiğinde
Türkiye’de üretici başına yaklaşık 11 hektar tarım arazisi düşüyor. Geçimini
tarımla sağlayan kişi başına düşen tarım arazisi ise ortalama 1,6 hektar . Son yıllarda
hızla artan traktör nüfusuna karşın Türkiye’de henüz traktör sahibi olmayan 1
milyona yakın üretici bulunuyor.
20 Şubat 2016 Cumartesi
Dünya'da ve Türkiye'de Sürdürülebilir Tarım Politikaları, Hamdi DAĞ - STD Başkanı
7 Kasım 2015 Cumartesi
En hayati unsur, olmazsa olmaz değer: TOPRAK
“Toprak” altından da kıymetli olacak! Neden mi?
Hızla artan dünya nüfusuna karşın, yok olan toprağınzamanla altın'dan çok daha kıymetli hale geleceği konuşuluyor...
Türkiye'nin yılda 168 milyon ton toprağını kaybettiğini
açıklayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, dünyadaki toprak
kaybının ise dakikada 45 bin tona ulaştığını bildirdi.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilileri, hızla artan dünya
nüfusuna karşın, yok olan toprağın zamanla altından çok daha kıymetli hale
geleceğini ifade ettiler.
Her yıl küresel biyoçeşitlilik kaybından dolayı binlerce türün
kaybolduğunu, bu kaybı etkileyen ana faktörün çölleşme olduğunu vurgulayan
bakanlık kaynakları, gelecek 25 yıl içinde arazi bozulumunun, küresel gıda
üretimini yüzde 12 azaltabileceğini, bu durumun da dünya gıda fiyatlarının
yüzde 30 artmasına sebep olacağını açıkladıyan.
Su yönetiminin de önemli ölçüde yeniliklere ihtiyacı
olacağını belirten yetkililer, küresel gıda üretiminin yüzde 44’ünün kurak
alanlarda gerçekleştiğini, yeryüzündeki hayatın sürdürülebilirliği için kurak
toprakların gerçekten anahtar olmaya başladığını ifade ettiler.
DAKİKADA 45 BİN TON
Bakanlık olarak bu problemin önüne geçmek için hazırlık
yapıldığını kaydeden yetkililer, Türkiye’de son 12 yılda 3 milyar 250 milyon
fidan dikildiğini bildirdiler. Bu ağaçlandırmalar ile Türkiye’de yaşanan
erozyonun büyük ölçüde önüne geçildiğini savunan yetkililer, Türkiye’de
erozyonla taşınan toprak miktarının yılda 500 milyon tondan 168 milyon tona
indiği bildirildi. Dünyadaki toprak kaybının ise dakikada 45 bin tonu bulduğu
kaydedildi..
42 MİLYAR DOLAR HARCANMALI
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin en
büyük karar organı olan Taraflar Konferansı’nın (COP 12), 12-23 Ekim’de
Ankara’da düzenleneceğini belirten yetkililer, Birleşmiş Milletler Çevre
Programı tarafından yapılan hesaplamalarla, dünyada çölleşme ve erozyonun önüne
geçebilmek için yılda 42 milyar dolar harcanması gerektiğini söylediler.
VERİMLİ arazilerde her yıl 12 milyon hektar arazi bozulumu
meydana geldiğini, bunun karşılığının ise 20 milyon ton tahıl olduğunu
açıklayan kaynaklar, 20-50 yıl içerisinde Afrika, Avrupa ve Ortadoğu’nun
güneyinde, Güneybatı Asya’da, Güney Amerika ve kuzeyinin çoğunda daha büyük
kuruluk ve kalıcı şiddetli kuraklık beklendiğini bildirdiler.
Dünyada 2.6 milyar insanın direkt olarak tarım sektöründen
geçimini sağladığını kaydeden yetkililer, taze su kaynaklarının yüzde 70’inin
bütün dünya nüfusunu beslemek için mevcut tarımsal faaliyetlerde kullanıldığını
söylediler.
Gelecek 10 yıl içerisinde sadece çölleşmeden dolayı yerinden
olan 50 milyon kadar insan ile birlikte 2050 yılına kadar da 135 milyon insan
su kıtlığından dolayı yerinden olacağını savundular. (Kaynak : AA)
15 Mayıs 2015 Cuma
7 Ocak 2015 Çarşamba
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı
2014
ULUSLARARASI AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI
Birleşmiş
Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nün önerisi üzerine 2014 yılı,
BM 66. Genel Kurulu'nda resmi olarak onaylanarak, Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı (AÇY) olarak ilan edilmiştir.
Yılın
temel amacı, açlık ve yoksullukla mücadele ve doğal kaynakların korunması
açısından aile çiftçiliğinin öneminin vurgulanmasıdır. Dünyanın dikkatini
çiftçi ailelerine ve küçük ölçekli çiftçiliğe çekmek, açlığın ve yoksulluğun
ortadan kaldırılması konusunda girişimlerin küçük ölçekten başlaması
gerekliliği ile gıda güvenliği ve beslenmenin sağlanması, geçim kaynaklarının
iyileştirilmesi, doğal kaynak ve çevre yönetimi açısından etkinliğin sağlanması
hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra, küçük aile işletmeciliğinin sürdürülebilirliğinin
ve kırsal kalkınmanın etkin bir parçası olmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu
kapsamda, 2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının hedefi, konuyla ilgili
eksiklikleri belirleyerek, daha eşit ve dengeli bir ilerlemeye yönelik çözüm
oluşturmak, aile çiftçiliği ve küçük ölçekli çiftçiliği ulusal gündemlerde
tarım, çevre ve sosyal politikaların merkezine oturtmaktır. Böylece, küçük
ölçekli tarım işletmelerinin karşılaştıkları güçlükler hakkında bölgesel,
ulusal ve küresel düzeyde geniş kapsamlı tartışma ve işbirliği ortamı sağlanmış
olacak, bunun yanında aile çiftçiliğini desteklemek için etkin yöntemler
belirlenecektir. Dünyada, FAO, Hükümetler, Uluslararası Kalkınma Ajansları,
çiftçi örgütleri, BM'in diğer ilgili kuruluşları ve sivil toplum örgütleri,
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı ile ilgili faaliyetlerin yürütülmesini
kolaylaştırmak üzere görev almaktadır.
AİLE
ÇİFTÇİLİĞİ NEDİR?
Aile
tarafından tarım ile bağlantılı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerin tamamı
aile çiftçiliği olarak tanımlanır. Aile çiftçiliği, aile-temelli tüm tarımsal
faaliyetleri kapsar ve kırsal kalkınmanın birçok alanı ile bağlantılıdır. Bir
aile tarafından yönetilen ve gerçekleştirilen, çoğunlukla kadın ve erkekler
dahil, ailesel işgücüne dayalı tarım, ormancılık, balıkçılık, meracılık ve su
ürünlerine yönelik üretim faaliyetlerini kapsamaktadır.
Aile
çiftçiliği hem gelişen, hem de gelişmekte olan ülkelerde gıda üretimi
sektöründe tarımın en etkin birimlerinden biridir. Ulusal düzeyde başarılı bir
aile çiftçiliği;
Tarımsal
ve ekolojik koşullar ve bölgesel özellikler,
Uygulanacak
çevre politikaları,
Pazarlama
olanakları,
Doğal
kaynakların varlığı,
Teknoloji
ve yayım hizmetlerine erişim,
Tarımsal
finansman olanakları,
Demografik,
ekonomik, sosyo-kültürel koşullara erişim gibi birçok faktöre bağlı
bulunmaktadır.
Aile
çiftçiliği, sosyo-ekonomik, çevresel ve kültürel bakımdan ülkeler açısından
stratejik öneme sahiptir. Özellikle aile çiftçiliğinin yoğun olduğu ülkelerde
tarım politikalarının hedef kitlesi sadece aile işletmeleri olabilmektedir. Hem
kalkınmakta olan hem de kalkınmış ülkelerde aile çiftçiliği gıda üretimi
alanında en yaygın olarak görülen yapıyı oluşturmaktadır.
NEDEN AİLE
ÇİFTÇİLİĞİ?
Aile
çiftçileri ve küçük çiftçiler küresel gıda güvenliği açısından önemli bir yere
sahiptir. Aile çiftçiliği;
Geleneksel
gıda ürünlerinin korunmasına yardımcı olan,
Dengeli
beslenme için imkan sağlayan,
Küresel
tarımsal biyoçeşitliliğin korunmasına katkıda bulunan,
Kaynakların
sürdürülebilir şekilde kullanılmasına yardımcı olan bir yapı olarak
ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, aile çiftçiliği, sosyal politikalarla desteklendiği durumda yerel ekonomilerin canlanması için de bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, aile çiftçiliği, sosyal politikalarla desteklendiği durumda yerel ekonomilerin canlanması için de bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır.
AİLE
ÇİFTÇİLİĞİ YILININ 4 TEMEL HEDEFİ
Sürdürülebilir
aile çiftçiliğine olanak sağlayan politikaların geliştirilmesine destek
sağlama,
Bilgi,
iletişim ve kamu bilincini artırma,
Aile
çiftçiliğinin ihtiyaçlarının, potansiyelinin ve sınırlarının daha iyi
anlaşılmasını sağlama ve teknik destek,
Sürdürülebilirlik
için sinerji oluşturma.
AİLE
ÇİFTÇİLİĞİNİN TEMEL SORUNLARI
Kaynak ve
hammadde temini
Nüfusun
yaşlanması ve çocukların arazileri terk etmesi
Eğitim ve
finansman hizmetlerinin eksikliği ve erişim güçlükleri
Fiyat
oluşum süreçlerine az ya da hiç katılamamadır.
ULUSLARARASI
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI KÜRESEL FAALİYET EKSENİ
Ulusal
süreçlerde ve anlaşmalar çerçevesinde ilgili paydaşlar ile işbirliği halinde
yürütülecek Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı, 3 küresel faaliyet üzerine
odaklanmıştır:
Politika
kararı oluşturma sürecinde diyaloğu teşvik etme: Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı mesajlarının politika oluşturma süreçlerinde etkili olması için, ilgili
paydaşlarla diyalog ve işbirliği geliştirilmelidir. Kamu ve özel sektör
örgütleri, bu faaliyet ekseni ile aile çiftçiliği, küçük ölçekli çiftçilik ve
balıkçılık konularını ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde tartışmak üzere bir
araya geleceklerdir.
Alınan
derslerin tanımlanması, dokümantasyonu, paylaşılması ve aile çiftçiliği
hakkındaki bilgilerden yararlanmak için mevcut politikalara ilişkin ulusal
ve/veya diğer seviyelerdeki başarılı deneyimlerden faydalanma: Dünya
üzerindeki tüm aile çiftçilerininUluslararası Aile Çiftçiliği Yılına ayrılmış
bir web sitesi (www.fao.org/family-farming-2014) üzerinden hikayelerini
ve sorunlarını paylaşması ve bu suretle sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.
İletişim
ve destek programı: Çiftçilere, çiftçi örgütlerine, karar alıcılara,
finans kuruluşlarına, medya ve halka ulaşmak amacıyla, paydaş kuruluşlar ile
birlikte güçlü ve etkin bir destek kampanyası gerçekleştirilecektir. Ayrıca,
medyası işbirliği halinde önceden tasarlanmamış, anlık faaliyetler de
gerçekleştirilebilecektir.
ULUSLARARASI
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI YAPISI VE ORTAKLIKLARI
Uluslararası
Aile Çiftçiliği Yılı Eylem Planı'nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesi, yeni
stratejik ve yenilikçi ortaklıkların oluşturulması ve mevcut ortaklıkların
derinleştirilmesi açısından, geniş ölçekli bir paydaş grubunun katılımı
başarıyı artıracaktır.
ULUSLARARASI
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI BAŞLICA TARTIŞMA MEKANİZMALARI
Uluslararası
Yönlendirme Komitesi: FAO Üyeleri, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum
örgütleri, çiftçi ve özel sektör örgütleri-tavsiye ve destek sağlama.
FAO-AÇY
Görev Gücü: Yılın gelişimi açısından destek sağlama
Sivil
Toplum ve Çiftçi Örgütü Ağı: Tartışmalarda aktif olarak bulunma
ULUSLARARASI
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ YILI MASTER PLANI
Uluslararası
Aile Çiftçiliği Yılının vizyonu ve hedeflerinin ana hatlarını vermek üzere, bir
Master Planı oluşturulmuştur. Bu belgede temel olarak şu 3 soruya cevap
aranmaktadır:
Aile
Çiftçiliği nedir?
Aile
Çiftçiliği neden önemlidir?
Uluslararası
Aile Çiftçiliği Yılı, aile çiftçiliğini ve küçük ölçekli çiftçiliği nasıl
korur, destekler ve güçlendirir?
Söz konusu
belgede aynı zamanda, Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılının 4 temel hedefi ve 3
küresel faaliyet ekseni hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. (www.fao.org/family-farming-2014/about/objectives-lines-of-action)
TÜRKİYE'DE
AİLE ÇİFTÇİLİĞİ
Türkiye'de
istihdamın yapısı incelendiğinde tarım sektörünün her zaman önemli olduğu
görülmektedir. Bakanlığımız Çiftçi Kayıt Sistemi 2012 verilerine göre
Türkiye'de geçimini çiftçilikle kazanan 2.214.390 çiftçi vardır.
Türkiye'de
kırsal nüfusun payı ve istihdamda tarım sektörünün payı zaman içerisinde
azalmakla beraber önemini muhafaza etmektedir. 1990 yılında Türkiye'de istihdam
edilenlerin %46'sı tarım sektöründe çalışırken, günümüzde yaklaşık %24'ü
tarım sektöründe çalışmaktadır. İstihdamda tarım sektörünün payı son 20 yılda
yaklaşık %50 azalmasına rağmen, hala çalışan 4 kişiden biri tarım sektöründe
istihdam edilmektedir.
Bu
noktada, Bakanlık olarak istihdama katma değer sağlayacak organik tarım, iyi
tarım uygulamaları, hayvancılık ve kırsal turizmin teşvik edilmesi ve aile
çiftçiliğinin iyileştirilmesi, modern tarım uygulamaları gibi konularda
çalışmaların düzenlenmesine önem ve destek verilmektedir.
Bakanlığımız
çalışmaları kapsamında yürütülen birçok projede çalışmalar halihazırda aile
çiftçiliğini teşvik etmek ve küçük ölçekli tarım işletmelerini desteklemek,
geliştirmek amacıyla yapılmaktadır. Köylerde görevlendirilen Tarım
Danışmanlarının teknik bilgilerini eğitimler yoluyla çiftçilere aktarması bu
projelerin en önemli safhalarından birini oluşturmaktadır. Örneğin 2013 yılının
sonunda biten ve iki sene süren "Türkiye'de Sebze, Meyve ve Bağlarda
Entegre Mücadele ve Entegre Ürün Yönetiminin Yaygınlaştırması" projesi
mevcut tarımsal mücadele yöntemlerini Türkiye'nin 7 iline, 4000 yetiştiriciye
ulaştırmayı başarmıştır. Eğitimlerde; bitkisel ürünlerin sağlıklı olması,
üretimin çevre dostu sürdürülebilir yöntemlerle yapılması çiftçilere
anlatılmış, tarımsal uygulamalara belirtilen ilkeler doğrultusunda
standardizasyon getirilmesi amaçlanmıştır.
1 Kasım 2014 Cumartesi
15 EKİM DÜNYA EL YIKAMA GÜNÜ
15 EKİM
DÜNYA EL YIKAMA GÜNÜ
Küresel El Yıkama Günü beş kıtada 70’i aşkın ülkede 15 Ekim 2008’den beri kutlanmaktadır. Burada amaç, tüm dünyada milyonlarca kişiyi ellerini sabunla yıkamaya özendirmektir. Ellerin sabunla yıkanması, ishal ve grip gibi hastalıkları önlemenin en etkili ve masrafsız yollarından birisidir. Bu iki hastalık, her yıl yaklaşık 3.5 milyon çocuk ölümüne yol açıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2008’i Uluslararası Sanitasyon Yılı (USY) ilan etmişti. Küresel El Yıkama Günü, USY’nin gelişkin sanitasyon ve hijyen uygulamaları çağrısını pekiştirici bir yön taşımaktadır.
Çocuklar, etkili sanitasyon imkânlarının olmayışı ve yetersiz hijyenin yol açtığı hastalıklara son derece açık durumdadır. Dünyada her gün 5 yaşından küçük 5 binden fazla çocuk ishal yüzünden ölmektedir. İshale yol açan ise, kısmen, temiz olmayan su, temel sanitasyon olanaklarının bulunmaması ve yetersiz hijyendir.
Küresel El Yıkama Günü çocuklara ve okullara odaklanmıştır. Okullarında daha gelişkin hijyen uygulamalarını öğrendikten sonra, çocuklar bu mesajları evlerine taşıyarak değişimin özneleri olarak hareket edebilirler. Afganistan’dan Peru’ya kadar, çocuklar, öğretmenler ve ana babalar, ünlü kişiler, hükümet görevlileri, sivil toplum üyeleri ve özel sektörle birlikte ellerin sabunla yıkanması konusunda duyarlılık geliştirilmesi için çalışacaklardır.
SOĞUKTAN DEĞİL KİRLİ ELLERDEN KORKMALI
Küresel El Yıkama Günü beş kıtada 70’i aşkın ülkede 15 Ekim 2008’den beri kutlanmaktadır. Burada amaç, tüm dünyada milyonlarca kişiyi ellerini sabunla yıkamaya özendirmektir. Ellerin sabunla yıkanması, ishal ve grip gibi hastalıkları önlemenin en etkili ve masrafsız yollarından birisidir. Bu iki hastalık, her yıl yaklaşık 3.5 milyon çocuk ölümüne yol açıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2008’i Uluslararası Sanitasyon Yılı (USY) ilan etmişti. Küresel El Yıkama Günü, USY’nin gelişkin sanitasyon ve hijyen uygulamaları çağrısını pekiştirici bir yön taşımaktadır.
Çocuklar, etkili sanitasyon imkânlarının olmayışı ve yetersiz hijyenin yol açtığı hastalıklara son derece açık durumdadır. Dünyada her gün 5 yaşından küçük 5 binden fazla çocuk ishal yüzünden ölmektedir. İshale yol açan ise, kısmen, temiz olmayan su, temel sanitasyon olanaklarının bulunmaması ve yetersiz hijyendir.
Küresel El Yıkama Günü çocuklara ve okullara odaklanmıştır. Okullarında daha gelişkin hijyen uygulamalarını öğrendikten sonra, çocuklar bu mesajları evlerine taşıyarak değişimin özneleri olarak hareket edebilirler. Afganistan’dan Peru’ya kadar, çocuklar, öğretmenler ve ana babalar, ünlü kişiler, hükümet görevlileri, sivil toplum üyeleri ve özel sektörle birlikte ellerin sabunla yıkanması konusunda duyarlılık geliştirilmesi için çalışacaklardır.
SOĞUKTAN DEĞİL KİRLİ ELLERDEN KORKMALI
Havalar serinlemeye başladı, nezle ve grip kapıda. Bugünlerde “üşüttüm ya
da üşütmüşüm” kelimelerini sık duymaya başlayacağız. Üşütme ile
hastalıkları ilişkilendirmek yalnızca nezle ve gribe özgü de değil.
Bu mevsimde nezle ve gribin artmasının sebebi ne soğuk ne de üşütmedir. Nezle ve gribin üşütme ile bir ilişkisi yok. Hava ne kadar soğuk olursa olsun, insanlar diğer bir insandan virüs almadıkça kesinlikle nezle ve gribe yakalanmazlar.
İnsanlar kışın da yaz mevsimindeki gibi yaşasa, kış gelince nezle ve grip artmaz aksine azalır. Çünkü havaların soğuması, çevre sıcaklığının düşmesi bakterilerin-virüslerin üremesini yavaşlatır, ömrünü kısaltır. Bu nedenle de kış aylarında virüslerin hastalık oluşturması da daha zorlaşır. Bu tür hastalıkların sonbahar ve kış aylarında daha az görülmesi gerekir. Oysa bu böyle olmuyor. Soğuk aylarda nezle ve grip daha çok görülüyor. Çünkü okullar bu mevsimde açılıyor, çocuklar zamanlarının hemen tamamını kapalı mekanlarda geçiriyor ve büyük küçük herkes toplu taşıma araçlarını daha sık kullanılıyor. Yani soğuk aylarda her yaştan insan zamanının büyük kısmını okul, kafe, otobüs ve minibüs gibi kapalı mekanlarda geçiriyor. Daha da kötüsü, soğuk gelmesin diye buraların kapı ve pencereleri sıkı sıkıya kapatılıyor. Havadaki bakteri ve virüslerin yoğunluğu en üst düzeye çıkıyor. Bu gibi yerler tanıdık tanımadık insanların bir birine çok yakın olduğu ve birbiriyle en yoğun virüs alışverişinde bulunduğu yerlerdir.
ELLERİN TEMAS ETTİĞİ YERLERE DİKKAT
Günlük hayatımızda en sık gerçekleştirdiğimiz eylemlerden biri ellerimizi yıkamamızdır. Oysa 3-4 dakikamızı alan basit gibi görünen bu eylem hayatımızı kurtarabilmektedir. Çevremizde olduğu kadar insan vücudunda da milyonlarca mikroorganizma yaşamaktadır. Normal erişkin bir insan elinde temiz gibi göründüğü durumlarda bile elin 1cm2 alanında; altı bin adet bakteri bulunabilir.
Toplumumuzun suyla temizlik alışkanlıklarını başka ülkelerle kıyaslayıp temiz bir toplum olduğumuzdan söz ederiz. Oysa temizliği ile övünen bir toplumun nasıl olup da genel tuvaletlerinin bu kadar kirli olduğunu açıklayamayız. Üstelik bu tuvaletleri kullandığınızda birçok kişinin elini yıkamadan çıktığını, elini yıkayanların da çoğunlukla sabun kullanmadığını gözlemlemişsinizdir.
Tuvaletlerden bulaşabilecek mikroplara karşı uygun tekniklerle el yıkamak son derece etkili olduğu gibi üst solunum yolu enfeksiyonları, grip gibi hastalıklara neden olabilen virüslerden de korunmanın en basit yolu el temizliğidir. Çoğumuz öksürürken mendil kullanmak yerine ağzımızı elimizle kapatır ve avucumuzun içine hapşırırız. Aynı havayı soluduğumuz diğer kişilerin hastalanmaması için yaptığımız bu davranış sonrasında da aynı insanlarla tokalaşarak ayrılırız. Sonuçta elimizi bir hastalık bulaştırma aracı olarak kullanmış oluruz. Grip virusları ellerde saatlerce canlı kalabilir. Bu nedenle el yıkama ayrı bir önem kazanmaktadır.
Öksüren hapşıran ve ateşi olan insanlar kesinlikle okula, işe, kalabalık yerlere gitmemeli, otobüs ve metroya binmemelidir. Özetle evlerinden çıkmamalıdır. Hasta insanlar. İşe-okula değil doktoruna gitmelidir. Böylece hem kendisi, daha ağır bir hastalığa dönüşmeden ve çok daha kısa sürede grip ve nezleden kurtulur, hem de başkalarına virüs bulaştırmamış olurlar.
Öksürme ve hapşırma sırasında, ağız burun kol ile kapatılarak kesinlikle çıplak el ile kapatılmamalıdır. Ellerin bir virüs yayıcı olması önlenmelidir. Virüsle kirlenmiş ellerle tokalaşmak, kapı kollarına, asansör, bankamatik düğmelerine dokunmak dokunulan her yerin virüs ile kirlenmesine hastalığın yayılmasına neden olur. Nezle ve grip açısından, alışveriş merkezlerindeki, okullar ve işyerlerindeki kapı kolları, asansör düğmeleri, tırabzanlar, bankamatik düğmeleri insanlar arası virüs alışverişinde çok önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle hasta olanların buraları kirletmemeye dikkat etmesi, buralara dokunanların, elini ağzına burnuna götürmemesi, el temizliğine dikkat etmesi çok önemlidir.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en kolay ve etkili yolu el yıkamadan geçmektedir. Üstelik uygun teknikle yıkanmayan ellerde bakteriler yaşamaya devam etmekte ve hastalığa neden olabilmektedir. Sağlığın korunmasında el yıkamanın önemi hemen herkes tarafından çok iyi bilinmekle birlikte, yine hemen herkes tarafından ihmal edilmektedir.
Kendi sağlığımız ve toplum sağlığı açısından doğru el yıkar ve bu alışkanlığı çevremize de kazandırabilirsek gıda zehirlenmeleri ve bulaşıcı hastalıkların önüne geçebilmek adına büyük bir adım atmış oluruz.
Bu mevsimde nezle ve gribin artmasının sebebi ne soğuk ne de üşütmedir. Nezle ve gribin üşütme ile bir ilişkisi yok. Hava ne kadar soğuk olursa olsun, insanlar diğer bir insandan virüs almadıkça kesinlikle nezle ve gribe yakalanmazlar.
İnsanlar kışın da yaz mevsimindeki gibi yaşasa, kış gelince nezle ve grip artmaz aksine azalır. Çünkü havaların soğuması, çevre sıcaklığının düşmesi bakterilerin-virüslerin üremesini yavaşlatır, ömrünü kısaltır. Bu nedenle de kış aylarında virüslerin hastalık oluşturması da daha zorlaşır. Bu tür hastalıkların sonbahar ve kış aylarında daha az görülmesi gerekir. Oysa bu böyle olmuyor. Soğuk aylarda nezle ve grip daha çok görülüyor. Çünkü okullar bu mevsimde açılıyor, çocuklar zamanlarının hemen tamamını kapalı mekanlarda geçiriyor ve büyük küçük herkes toplu taşıma araçlarını daha sık kullanılıyor. Yani soğuk aylarda her yaştan insan zamanının büyük kısmını okul, kafe, otobüs ve minibüs gibi kapalı mekanlarda geçiriyor. Daha da kötüsü, soğuk gelmesin diye buraların kapı ve pencereleri sıkı sıkıya kapatılıyor. Havadaki bakteri ve virüslerin yoğunluğu en üst düzeye çıkıyor. Bu gibi yerler tanıdık tanımadık insanların bir birine çok yakın olduğu ve birbiriyle en yoğun virüs alışverişinde bulunduğu yerlerdir.
ELLERİN TEMAS ETTİĞİ YERLERE DİKKAT
Günlük hayatımızda en sık gerçekleştirdiğimiz eylemlerden biri ellerimizi yıkamamızdır. Oysa 3-4 dakikamızı alan basit gibi görünen bu eylem hayatımızı kurtarabilmektedir. Çevremizde olduğu kadar insan vücudunda da milyonlarca mikroorganizma yaşamaktadır. Normal erişkin bir insan elinde temiz gibi göründüğü durumlarda bile elin 1cm2 alanında; altı bin adet bakteri bulunabilir.
Toplumumuzun suyla temizlik alışkanlıklarını başka ülkelerle kıyaslayıp temiz bir toplum olduğumuzdan söz ederiz. Oysa temizliği ile övünen bir toplumun nasıl olup da genel tuvaletlerinin bu kadar kirli olduğunu açıklayamayız. Üstelik bu tuvaletleri kullandığınızda birçok kişinin elini yıkamadan çıktığını, elini yıkayanların da çoğunlukla sabun kullanmadığını gözlemlemişsinizdir.
Tuvaletlerden bulaşabilecek mikroplara karşı uygun tekniklerle el yıkamak son derece etkili olduğu gibi üst solunum yolu enfeksiyonları, grip gibi hastalıklara neden olabilen virüslerden de korunmanın en basit yolu el temizliğidir. Çoğumuz öksürürken mendil kullanmak yerine ağzımızı elimizle kapatır ve avucumuzun içine hapşırırız. Aynı havayı soluduğumuz diğer kişilerin hastalanmaması için yaptığımız bu davranış sonrasında da aynı insanlarla tokalaşarak ayrılırız. Sonuçta elimizi bir hastalık bulaştırma aracı olarak kullanmış oluruz. Grip virusları ellerde saatlerce canlı kalabilir. Bu nedenle el yıkama ayrı bir önem kazanmaktadır.
Öksüren hapşıran ve ateşi olan insanlar kesinlikle okula, işe, kalabalık yerlere gitmemeli, otobüs ve metroya binmemelidir. Özetle evlerinden çıkmamalıdır. Hasta insanlar. İşe-okula değil doktoruna gitmelidir. Böylece hem kendisi, daha ağır bir hastalığa dönüşmeden ve çok daha kısa sürede grip ve nezleden kurtulur, hem de başkalarına virüs bulaştırmamış olurlar.
Öksürme ve hapşırma sırasında, ağız burun kol ile kapatılarak kesinlikle çıplak el ile kapatılmamalıdır. Ellerin bir virüs yayıcı olması önlenmelidir. Virüsle kirlenmiş ellerle tokalaşmak, kapı kollarına, asansör, bankamatik düğmelerine dokunmak dokunulan her yerin virüs ile kirlenmesine hastalığın yayılmasına neden olur. Nezle ve grip açısından, alışveriş merkezlerindeki, okullar ve işyerlerindeki kapı kolları, asansör düğmeleri, tırabzanlar, bankamatik düğmeleri insanlar arası virüs alışverişinde çok önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle hasta olanların buraları kirletmemeye dikkat etmesi, buralara dokunanların, elini ağzına burnuna götürmemesi, el temizliğine dikkat etmesi çok önemlidir.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en kolay ve etkili yolu el yıkamadan geçmektedir. Üstelik uygun teknikle yıkanmayan ellerde bakteriler yaşamaya devam etmekte ve hastalığa neden olabilmektedir. Sağlığın korunmasında el yıkamanın önemi hemen herkes tarafından çok iyi bilinmekle birlikte, yine hemen herkes tarafından ihmal edilmektedir.
Kendi sağlığımız ve toplum sağlığı açısından doğru el yıkar ve bu alışkanlığı çevremize de kazandırabilirsek gıda zehirlenmeleri ve bulaşıcı hastalıkların önüne geçebilmek adına büyük bir adım atmış oluruz.
Prof.Dr. Mustafa TAYAR
Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)