2 Ocak 2018 Salı

Organik (ekolojik) tarım, belirli kural ve gereklilikler çerçevesinde yapılan ve doğayı sömürmeyen sürdürülebilir tarım yöntemidir.

Organik Tarımın Önemi

Ürün yetiştirilmesi, toplanması, hasat, kesim, işleme, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma ile ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar olan diğer işlemlerde kimyasal madde veya tarım ilacı kullanılmadan yapılan tarım “organik tarım” olarak tanımlanır.
Organik (ekolojik) tarım, belirli kural ve gereklilikler çerçevesinde yapılan ve doğayı sömürmeyen sürdürülebilir tarım yöntemidir.

Organik tarım tanımlamalarının çoğunda bu sürdürülebilirlik kavramı ön plana çıkmaktadır. Sürdürülebilir tarım kavramı genel olarak yalnızca doğal kaynakların uzun vadede korunması ve verimliliklerinin garanti altına alınması ile kalmamakta; ekonomik, sosyal ve ekolojik açıdan dengeli tarım sistemini ifade etmektedir (Francis ve Youngberg, 1990). Diğer taraftan, organik tarımda çiftlik tüm unsurlarıyla (çiftçi, toprak, organik materyaller, iklim, bitkiler, hayvanlar vd.) birlikte, bir bütünü oluşturmak için etkileşim halinde olan ve yaşayan bir organizma olarak görülmektedir (Lampkin, 1990). Bu yüzden organik tarımı, üretimde kullanımı yasaklanan veya izin verilen girdiler ile tanımlamak yerine; üretime “bütünsel” (holistic) bir yaklaşım olarak görmek gerekmektedir.
Ancak, uygulamada organik tarımı diğer sürdürülebilir tarım sistemlerinden (alternatif, biyodinamik, yeniden üretken, düşük dış girdili vd.) ayırmada, organik olmayan (inorganik) gübreler ve sentetik tarım ilaçlarının kullanımından kaçınma unsuru kullanılmaktadır. Özellikle pazarlama sistemi açısından, organik tarımı diğer sistemlerinden ayırt eden en önemli faktörler arasında yasal standartlar, kontrol ve sertifikasyon işlemleri sayılabilir (Tate, 1994; Lampkin, 1996; Demiryürek, 2000).
Organik tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklaması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.

Üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. 
Ekosistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermektedir.

Günümüzde insanın sağlığı ile oynamamak ve organik ürün yetiştirmek için tarımda gereken önem ve çalışmalar yapılıyor olması gerekiyor. Ayrıca tarımsal alanda organik tarımı teşvikler ile desteklendiği görülüyor. Yurt dışından ucuz ithal edilen hormonlu gıdalar ve organik olmayan ürünlerin insan sağlığını ne kadar çok tehdit ettiğini biliyoruz.
Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat, tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır.
Özellikle 1960’lı yıllarda başlatılan ve adına kısaca “Yeşil Devrim” denilen tarımsal üretim teknikleri ile verimde % 100’e varan artışlar sağlanmıştır. Üretimdeki bu patlama, yüzyılın en önemli teknolojik başarılarından biri olarak kabul edilmektedir. Ancak, geleneksel üretim teknikleri ekosistemin hızlı bir şekilde bozulmasına neden olduğu için, sürdürülemeyecek bir gelişmenin de eşiğine gelinmiştir (Ak, 2004).
Günümüzde bu uygulamalar doğal dengenin bozulmasına olan etkileri ve besin zinciri yoluyla insanın yanı sıra tüm canlılara ulaşabilen yaşamsal tehlike yaratma özellikleri ile sanayi ya da kentsel kirlilikler kadar dikkat çekmeye başlamıştır (Turhan, 2005).

Ortaya çıkan olumsuzluklar sonucunda, tarımda doğanın dengesini bozmadan ürün kalitesini yükseltmek ve güvenilir, sağlıklı gıdalar üretmek gerekliliği anlaşılmıştır. Bu amaçla yapılan çalışmalar neticesinde “Organik Tarım” ortaya çıkmıştır. Küresel kirliliğin artmasıyla birlikte gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde organik tarıma yönelik bir takım düzenlemeler yapılmakta ve organik tarım üretimi artmaktadır (İpek ve Yaşar Çil, 2010).
Dünya’da Organik Tarım
Organik tarım, ilk kez Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde başlamış ve daha sonra diğer ülkelere yayılmıştır. Organik tarıma olan ilginin artması ise çevre ve sağlık ile ilgili endişelerin artması ve sosyo-ekonomik koşulların gelişmesi gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır.
Organik tarım ve gıda ürünlerine tüketici talebinin artması sonucu organik tarımı benimseyen çiftçi sayısı da doğal olarak artmıştır. Bu talebin büyümesi aynı zamanda uluslararası ticareti de geliştirmiştir. Kendi ülkelerinde organik ürünler için iç pazar ve talep olmadığı halde bazı ülkeler, Avrupa’da yetişmeyen ve talep edilen organik ürünleri üretmeye ve ihraç etmeye başlamışlardır.
Organik tarım neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde yapılmakta ve organik üretim alanları giderek artmaktadır. Organik Tarım Araştırma Enstitüsü (FİBL)’nün en son Küresel Organik Tarım İstatistikleri’ne göre 2009 yılında dünyada 160 ülkede yaklaşık 37.2 milyon hektar organik tarım alanı bulunmaktadır. Bu alanlar, dünyadaki toplam tarım alanlarının yalnızca % 0.9’unu oluşturmaktadır. Bu alanın büyük kısmı Avustralya (12.0 milyon hektar), Arjantin (4.40 milyon hektar), ABD (1.95 milyon hektar), Çin (1.85 milyon hektar), Brezilya (1.77 milyon hektar), İspanya (1.33 milyon hektar) ve Hindistan (1.18 milyon hektar)’da bulunmaktadır. (Willer ve Klicher, 2011). 
Türkiye’de Organik Tarım
Türkiye’de Organik Bitkisel Üretim Türkiye’de organik tarım faaliyetleri 1986 yılında, Avrupa’daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda ve ihracata yönelik olarak, Ege Bölgesi’nden kuru üzüm ve kuru incir ihracatıyla başlamıştır (Bakırcı, 2005).  

Ege Bölgesi, Türkiye’de organik tarımın ilk olarak başladığı yöre olmakla birlikte, halen organik üretim ve ihracatının önemli kalemlerin başında gelen kuru üzüm ve kuru incirin üretim merkezi olması nedenleriyle organik tarımda en önemli bölge konumundadır. Ülkemizde organik tarım, geleneksel ihraç ürünlerimizden kuru üzüm ve kuru incir ihracatı ile başlamış ve daha sonraki yıllarda hızla gelişme göstererek 2013 yılı verilerine göre hammadde bazında 213 ürüne ulaşmıştır. Ürün sayısı, bu hammaddelerden elde edilen işlenmiş ürünlerle birlikte düzenli bir artış göstermektedir. Başlangıçta organik tarımın gelişmesine yardımcı olan kuru ve kurutulmuş meyveler ile organik pamuk pazarında Türkiye halen lider ülkeler arasında yer almaktadır. Son yıllarda destek politikaları ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla iç pazarda Ekolojik ürünlere olan ilgi de artış göstermektedir. Bu anlamlı artışa organik semt pazarları önemli bir katkı sağlamıştır (Anonim, 2015).
Organik üreticilerinin % 39’u, organik üretim alanlarının % 29’u Ege bölgesinde yer almaktadır. İller bazındaki organik işletme sayılarına bakıldığında 2.775 üreticiyle Aydın’ın ilk sırada yer aldığı görülmektedir. İkinci sırada ise 1.085 üreticiyle Manisa, üçüncü sırada ise 947 üreticiyle İzmir gelmektedir. Üretim alanı olarak ele alındığında 14.345,22 hektar alanla en büyük organik üretim alanı Aydın’da bulunmaktadır İhracatımızın yapıldığı ülke sayısı ise 32 olup, AB ülkeleri en önemli ihraç pazarlarımızı oluşturmaktadır. AB ülkeleri dışında, Kuzey Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada ve Japonya’da ülkemiz için çok önemli pazarlardır. Türkiye’de organik ürün ihracat değerlerinin 2014 yılı ETO verilerine göre 350-400 milyon USD civarında olduğu belirtilmektedir  (Anonim, 2015).
 
Ülkemizdeki organik üretim, yurtdışından gelen taleplerin artması, üniversite, araştırma kuruluşları, sivil toplum kuruluşları (STK), yerli tüketicilerin ve kamuoyunun konuya ilgi göstermesi, iç pazarın oluşumu vd. gelişmeler sonucu hızla artmaktadır (Aksoy ve Altındişli, 1999; Kenanoğlu ve Karahan, 2002; Demiryürek ve ark., 2008). Türkiye’de organik tarım son 20 yıllık dönemde hızla gelişmiştir.
Bu artışların üretici sayısı ve alandaki artışlardan kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle, 2008 ile 2010 yılları arasında organik üretim alanı 3.5 kat ve organik üretim yapan üretici sayısı ise neredeyse 2 kat artmıştır. Bu yıldaki aşırı artış göz ardı edilse bile, 1990 ve 2010 dönemde yetiştirilen organik üretim çeşidi 27 kat, organik üretici sayısı 134 kat ve organik üretim alanı 370 kat artmıştır. Bu gelişmeler sonucu Türkiye AB’ne organik ürün ihraç eden önemli ülkeler arasına girmiştir. 
Organik Tarımın Amacı Nedir?
  • Hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmak,
  • İnsana ve çevreye dost üretim sistemlerini geliştirerek uygulamaya koymak,
  • Üretimde ürün miktarının artması değil, temiz ve kaliteli gıda üretimin sürekliliğini sağlamaktır.
                            
Organik Tarımın Faydaları Nelerdir?
  • Kaybolan doğal denge yeniden sağlanabilir,
  • Kontrollü, sertifikalı ve insan sağlığına zararsız ürünler üretilir,
  • Toprak verimliliği artar,
  • Toprak, su kaynakları ve havayı kirletmeden çevre, bitki hayvan ve insan sağlığı korunur,
  • En önemlisi ise ürün kalitesi artar.
Organik tarımın geçmişi 20. yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.
Neden Organik Tarım Yapmalı?
  • Gelecek nesilleri korumak,
  • Kimyasalların insanlar, çevre ve hayvanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak,
  • Toprak verimliliğini ekolojik koşulları göz önüne alarak doğal yollarla uzun dönem için sağlamak,
  • Toprak ve genetik kaynak erozyonunu önlemek,
  • Su miktar ve kalitesini korumak,
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak,
  • Üretici ve tarımsal işletmelerde çalışan insanların sağlığını korumak,
  • Küçük çiftçilerin güvenliğini üretim döngüsü veya gelir düzeylerini arttırarak sağlamak,
  • Ekonomiyi desteklemek,
  • Sağlıklı ve besin kalitesi yüksek ürün elde etmek.         
Organik Ürünler İle Organik Olmayan Ürünler Arasındaki Temel Farklar
Organik Ürünler
  • Renklendirici kimyasal madde kullanılmadığı için, marketlerde yer alan ürünlerden daha farklı (doğal) renktedir.
  • Ürün doğal koşullar altında yetiştirildiği için dalında erken olgunlaşıp körpeliğini kaybedebilir.
  • Eşit büyüklükte ve göz alıcı olmayabilir.
  • Soğuk hava depolarında bekletilmeden ve dondurulmadan sevk edildiği için taşıma esnasında zarar görebilir.
  • Genetik organizması değiştirilmediğinden sertliği ve dayanıklılığı daha az olabilir.
  • Her aşaması kontrollü üretildiğinden ürün sağlıklıdır.
  • Diğer gıdalara göre daha lezzetlidir.
  • Doğal kokusu ve tadı vardır.
  • Genellikle ürünler mevsimine uygun olarak yetiştirilir. Hiçbir katkı maddesi kimyasal kullanılmaz.
  • Diğer gıdalardan daha fazla C vitamini, kalsiyum, demir ve ayrıca krom gibi mineral, enzim, mikro besleyiciler ve kanserle savaşan antioksidanlar içerir.
Organik Olmayan Ürünler
  • Genetiği değiştirilerek sert kabuklu ve nakliyeye dayanıklı hale getirilebilir. Taşımacılık esnasında zarar görmez.
  • Kimyasallar kullanılarak olgunlaştırılır.
  • Güzel gözükmesi için genetik manipülasyonlarla renklendirilmiştir.
  • Aynı büyüklükte ve şekilde olmaları gelişim düzenleyici kimyasallar ile sağlanabilir.
  • Üzerinde kimyasal ilaç kalıntısı (yıkansa da çıkmayabilen) bulunabilir.
  • Sağlığınızı tehdit eden organizmalar içerebilir.
  • Soğuk hava depolarında dondurularak haftalar sonra satışa sunulabilir.
  • Yılın her mevsimi her ürün (mevsim dışında ışık, ısı ve kimyasal maddeler kullanılarak) üretilmektedir.
  • Lezzeti ve kokusu farklıdır.
Organik Tarım Yöntemleri?
1. Tohum Seçimi: Ekilecek tohumun genetiği değiştirilmemiş, biyolojik özellikte, organik tarım yöntemiyle üretilmiş olması gerekir. Melez veya hibrit tohumlar organik tarımda kullanılabilir.
2. Fideler: Kullanılacak fideler organik tarım yöntemiyle elde edilmiş tohumlardan veya ana fidelerden elde edilmelidir.
3. Bitki Besleme ve Toprak Islahı: Toprağın verimini artırmak için kullanılacak ıslah maddeleri: ahır gübresi, kümes atıkları, kompost, tarım kireci, organik atıklar, pit ve torflar, perlit, fosfat ve potas kayası gibi maddelerdir.
4. Zararlılarla Mücadele: Bitki zararlıları ve mantarların verdiği zararı azaltmak için bitkisel yağlar, bordo bulamacı, odun külü, arap sabunu, kaya unu, tütün suyu, sarımsak suyu, kekik suyu, acı biber suyu, ısırgan otu suyu, domates, patates yaprakları, beyaz kil, kükürt, bakır, kireç ve süt gibi doğal maddeler kullanılır. Ayrıca ışık ve renk tuzakları kullanılarak böcekler bitkilerden uzaklaştırılır.
5. Sulama: Sanayi ve şehir atık suları, drenaj suları kullanılamaz. Salma sulama kullanılamaz. Karık sulamaya sadece zorunlu hallerde izin verilir. Yağmurlama ve damla sulama yöntemi kullanılır.
6. Hasat: Hasatta kullanılacak makinelerin temiz olması, organik ürünle temas edecek kısımları yıkanması gerekir. El ile yapılacak hasatlarda eldiven kullanılmalı, ürünü toplarken tahta, hasır, kağıt, karton gibi maddelerden yapılmış kutu ve sandıklar ile pamuk ve kendirden yapılmış bez gibi organik kaplar kullanılmalıdır.
7. Depolanması ve Satışı: Organik ürünler konvansiyonel ürünlerle ayrı depolanmalıdır.
Karbondioksit gazı tankı dışında kimyasal kullanılmaz. Organik ürünler kimyasal maddelerle yıkanmaz. Otoyol kenarlarında açıkta bekletilemez ve ambalajsız satılamaz. 
Organik Tarımda Verimi Artırmak İçin Neler Yapılmalı?
Ekim Nöbeti: Belli bir rotasyon çerçevesinde her yıl farklı bitkiler ekilerek toprağın dinlendirilmesi gerekir. Yorulan toprakta marul, ıspanak gibi toprağı yormayan bitkiler veya baklagiller gibi toprağa katkı sağlayan bitkiler ekilmelidir.
Toprak Seçimi: Humuslu, tınlı, suyu rahat emen geçirgen toprak tercih edilir.
Toprağın İşlenmesi: Pulluk gibi toprağı derinden kazan tarım aletleri azot bakterilerine zarar verdiği için ortalama 5 yılda bir kullanılmalıdır. Dayanıklı, sağlıklı tohum ve bitki çeşitleri seçilmelidir.
Korunaklı Arazi: Aşırı rüzgar almayan, erozyon riski olmayan bir arazi tercih edilmelidir.
Kardeş Bitkiler: Birbirini koruyan bitkilerin birlikte ekilmelidir. Örneğin, kadife çiçeği birçok sebzenin kökünü nematot zararlılarından korur. Bitki yerine toprak gübrelenmelidir. Yabani ot kontrolünde doğru ekim ve sulama yöntemleri kullanılmalıdır. Hastalık ve zararlılarla mücadele yerine çıkış sebepleri araştırılmalı ve çözülmelidir. Yararlı böceklerden ve kuş, kurbağa gibi zararlı böcekleri yok eden canlılardan faydalanılmalıdır.
Malçlama gibi toprağın verimini artıran uygulamalar yapılmalıdır. Sulamada kullanılan suyun pH değeri toprağın pH değerine göre belirlenmelidir ve gerek görülüyorsa kireç-kükürt uygulaması yapılmalıdır.

Zengin biyolojik çeşitlilik, göreceli olarak temiz ekolojik alanlar, hastalık ve zararlılara dayanıklı bitki çeşitleri ve düşük kimyasal girdi kullanım düzeyi gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de organik tarımın gelişmesi için başlıca avantajlar arasında yer almaktadır.
Ülkemiz ekolojisi, coğrafi ve topografik yapısı, çeşitli iklim özellikleri nedeniyle birçok ürünü (bazı tropik meyveler hariç) yetiştirmeye imkan tanıyan büyük bir potansiyele sahiptir. Üstelik Türkiye’nin tarımsal üretim sistemi çok geniş bir alana yayılmıştır ve sanayileşmiş ülkelerle karşılaştırıldığında tarımda birim alana kimyasal girdi kullanım oranı çok düşüktür.
Bu yüzden, ülkemiz tarım alanlarında yoğun kimyasal kirlilik bulunmamaktadır. Özellikle Türkiye’nin organik tarıma geçişi, diğer sanayileşmiş bölgelere oranla daha kolaydır. Bu durumda Türkiye, birçok gelişmiş ülkenin sorunu olan yoğun kimyasal girdili tarımın yarattığı çevre sorunlarından sakınabilecektir.
Kaynaklar:
  1. Ak, İ., 2004. Ekolojik Tarım ve Hayvancılık. Süleyman Demirel Üniversitesi, 490–497 s.  http://bit.ly/2a8iMnV (Erişim: 07.11.2011).
  2. Anonim, 2011. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://bit.ly/2a6wcgd (Erişim: 10.01.2011).
  3. Anonim, 2015. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği, http://bit.ly/2ae2RC7 (Erişim: 01.01.2015).
  4. Bakırcı, M., 2005. Türkiye’de Organik Tarımın Geleceği ve Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Tarım Müzakerelerine Etkisi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Coğrafya Dergisi. Sayı:13.67-83 s. İstanbul.
  5. Demiryürek, K., 2000. The Analysis Of Information Systems For Organic And Conventional Hazelnut Producers İn Three Villages Of The Black Sea Region, Turkey. Phd Thesis. Reading: The University Of Reading, UK.
  6. Demiryürek, K., C. Stopes and  A. Güzel, 2008. Organic Agriculture: The Case of Turkey. Outlook on Agriculture, 37 (4), 7-13. Demiryürek, K. and V. Ceyhan, 2008. Economics of Organic and Conventional Hazelnut Production in Turkey. Renewable Agriculture and Food Systems, 23 (3), 217-227.
  7. Francis, C.A. And G. Youngberg, 1990. Sustainable Agriculture: An Overview. C.A. Francis, C.B. Flora Ve L.D. King (Eds). Sustainable Agriculture İn Temperate Zones. New York: John Wiley And Sons.
  8. İpek, S. Ve Yaşar Çil, G., 2010. Uluslararası Ticari Boyutuyla Organik Tarım ve Devlet Destekleri. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, (5:1), 135 – 162 S. Çanakkale.
  9. Kenanoğlu, Z. and  O. Karahan, 2002. Policy Implementations for Organic Agriculture in Turkey, British Food Journal, Vol. 104(3-5), pp.300-318 (19).
  10. Lampkin, N., 1990. Organic Farming. Ipswich: Farming Press.
  11. Lampkin, N., 1996. Impact Of EC Regulation 2078/92 On The Development Of Organic Farming İn The European Union. Working Paper No.7. Aberystwyth: Welsh Institute Of Rural Studies.
  12. Tate, W.B., 1994. The Development Of The Organic Industry And Market: An International Perspective. Lampkin N.H. And S.  Padel. The Economics Of Organic Farming: An International Perspective. Wallingford: Cab.
  13. Turhan, Ş., 2005, Tarımda Sürdürülebilirlik ve Organik Tarım. Tarım Ekonomisi Dergisi, Cilt:11 Sayı:1 İzmir.
  14. Willer, H. And L. Klicher,  2011. The World Of Organic Agriculture. Statistics And Emerging Trends 2011. Fibl-Ifoam Report. Ifoam, Bonn And Fibl.
Görseller:
Yazara aittir.

Hiç yorum yok: